8 Kasım 2016 Salı

HÜRRİYET GAZETESİ; 01 KASIM 2016 & Merhum Süleyman DEMİREL 92. doğum gününde mezarı başında anıldı. Düzenlenen anma törenine, 13. Dönem İzmir ve 14. Dönem Kayseri Milletvekili Enver TURGUT da katıldı ve merasimde hazır bulundu

DEMİREL'İN 92'NCİ DOĞUM GÜNÜNDE MEZARI BAŞINDA ANILDI
Mehmet ÇINAR- Mehmet ERÇAKIR- Ali ÇEVİKBAŞ/ ISPARTA, (DHA) 
DOKUZUNCU Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 92'nci doğum gününde, Isparta'ya bağlı İslamköy'deki Çalcatepe'de bulunan mezarı başında anıldı. Geçen yıl 17 Haziran'da 90 yaşında yaşamını yitiren Süleyman Demirel'in doğum günü için doğduğu İslamköy'ün girişinden itibaren köy içerisindeki birçok noktaya posterleri asıldı. Demirel'in doğum günü çelenkleri arasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in çelengi de dikkat çekti. Kırmızı karanfillerle süslenen Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel'in mezarına 'Cumhurbaşkanı' ve 'Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı' yazılı çelenkler bırakıldı.
Mezarı başındaki doğum günü ve anma törenine TBMM eski Başkanı İsmet Sezgin, eski bakanlar Yaşar Topçu, Esat Kıratlıoğlu, Hamdi Üçpınarlar, Kayseri ve İzmir Milletvekili Enver TURGUT, Vefa Tanır, Isparta Valisi Şehmuz Günaydın, Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, Demirel'in doktoru Aylin Cesur ve çok sayıda seveni katıldı. Törende adını taşıyan Süleyman Demirel Üniversitesi'nden ve İslamköy İlkokulu'ndan öğrenciler de Demirel'i doğum gününde yalnız bırakmadı. 
DOĞUM GÜNÜ ARKADAŞLARI
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunduğu Demirel'i anma programında, onunla uzun yıllar birlikte siyaset yapan isimler İsmet Sezgin, Esat Kıratlıoğlu, Yaşar Topçu, Hamdi Üçpınarlar ve Vefa Tanır, üzerinde 'Doğum Günü Arkadaşları' yazılı kırmızı karanfillerle süslü bir çelengi Demirel'in mezarına bıraktı. Törende Kuran-ı Kerim okunarak, dua da edildi. Törende Demirel'in eski çalışma arkadaşları ve dostları olan eski bakanlar Demirel'i anlattı.
ESKİ DOSTLARI DEMİREL'İ ANLATTI
Türkiye'ye en az 60 yıl hizmet eden büyük bir adamın anısını ifade etmenin çok zor olacağını belirten İsmet Sezgin, "Ne mutlu Ispartalılara, bu daracık köyden iyi yetişmiş, dünyanın dört bir tarafını bilen ve dünyada sevilen, sayılan, inanılan bir lideri çıkarmış olması bu köy için fevkalade önemlidir. Ölüsünün gördüğü itibar en az dirisi kadar kıymetli olan, en az dirisine gösterilen itibar kadar değerli olan bir büyük insan için toplandık. Demirel deyince akla demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, korkusuz yaşanan bir ülke, konuşan bir ülke geliyor. Akla her şeye rağmen karşı durmasını bilen, cesaretle, olayların üzerine giden yepyeni bir ruh, kafa ve iman geliyor. Sayın Demirel üç beş kısa cümleyle geçiştirilecek bir lider değildir. Demirel Türkiye'yi değiştiren, yön veren ve Türkiye'de demokrasiyi işleten, çalışan bir ülke yaratan, ülke ve ulusuyla bölünmez bir bütün şeklinde getirdiği devleti yücelten ve devletin içte ve dışta saygınlığını artıran, bu saygınlık içinde vatandaşımızın daha iyi yaşadığı, güvenli olduğu, yarına daha emniyetle baktığı bir ülke ve onun insanları olmuştur" dedi.
TÜRKİYE İÇİN ÇOK BÜYÜK KAYIP
Özellikle içinde bulunulan dönemde Demirel gibi büyük bir devlet adamının olmayışının Türkiye için büyük kayıp olduğunu kaydeden Sezgin, çok kısa bir zamanda onun anıt mezar inşaatının başlayacağını da açıkladı. İsmet Sezgin, "İslamköy'e, Isparta'ya, Türkiye'ye, dünyaya yaraşan bir anıt yükselecektir. İşte o anıt Türkiye'nin geleceğidir, Türkiye'nin geçmişinden bugüne getirdiği, taşıdığı yenilikleri, güzellikleri, insan sevgisi, dostluk, merhamet, her şeyden önce insana değer vermektir. Sayın Demirel için ne söylesek az. Hepimizin beyninde, ciğerinde, ellerimizde, kollarımızla, vücudumuzda, anılarımızda çok büyük yeri olan bir zattır" dedi.
'AŞIK OLDUĞUN TOPRAKLARDASIN'
Demirel'in mezarı başında Demirel'e seslenen eski bakanlardan Esat Kıratlıoğlu, "Sayın Genel Başkanım, Başbakanım, Cumhurbaşkanım aşık olduğun bu toprakta, uğruna ömrünü feda ettiğin, hizmetini memleketinle birleştirdiğin bu torağın bağrında senin doğum gününü kutlamak için geldik. Cenabı Allah sana cennetin en iyi mekanını bahşetsin" dedi. Demirel'i 1955 yılında tanıdığını belirten Esat Kıratlıoğlu, yanından hiç ayrılmadığını ve bütün hizmetlerine şahit olduğunu anlattı.
'NE ŞAPKASINI ALIP GİTMESİ'
Demirel 1965 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'de 70 bin yerleşim merkezinin ancak 264'ünde elektrik olduğunu kaydeden Kıratlıoğlu, "Kahrolası 12 Eylül 1980 ihtilalinde ayrıldığımız zaman köylerimizin yüzde 75'i elektriğe kavuşmuş, yüzde 25'i de inşaat halindeydi. Bu memlekette sanayinin temelini sen attın. Rafineriler senden başka bir daha rafineri görmedi. Bütün sanayi tesislerinin bugünkü ana varlığını sen meydana getirdin. Ve memleketimizin hürriyet aşkı diye yandığı zaman onun mücadelesini en iyi sen verdin. Demirel şapkasını alıp giden bir insan değildi. Demirel'i hep yanlış takdim etmişlerdir. Ne şapkasını alıp gitmesi. O şapka sayesinde Türkiye gölgeye, hürriyete kavuştu" diye konuştu.
CİLTLERE SIĞMAZ
Demirel dendiği zaman ciltlere sığmayacak kadar çok şey yazmanın mümkün olduğunu belirten Yaşar Topçu ise Demirel'i şöyle anlattı; "Demirel cumhuriyettir, demokrasidir, inançtır, en önemlisi hoşgörüdür. Kendisi de 'Ben cumhuriyetim' derdi. Hayatımda çok siyaset adamıyla, birçoğunun avukatı olarak da ilişkim oldu. Demirel gibi hoşgörü sahibi, engin bir ufka sahip ve hayatını o ufka ulaşmak, milletini ulaştırmak için hoşgörü içerisinde vakfetmiş başka bir lider tanıyamadım" dedi.
Demirel'in kendisine bir köy kahvesinde küfür eden ve başbakana hakaretten tutuklanan bir vatandaşla ilgili hikayesini de anlatan Topçu, Demirel'in 'Biz o vatandaşa kim bilir farkında olmadan nasıl bir kötülük ettik, nasıl sıkıştırdık, ona yanlış bir şey yaptık da sövdü. Durup dururken bir ülkenin vatandaşı o ülkenin başbakanına sövmez. Benim sizden ricam, size şoför de versinler git adamı çıkar hapisten" diyerek, 600 km uzaklıktaki bu yere gönderdiğini ve adamı hapisten çıkardığını anlattı.
'BİZİM ASKERİMİZİN DEMOKRASİ TERBİYESİ YOK'
Demirel'in bir Cumhuriyet çocuğu olduğunu belirten Yaşar Topçu, başkanlık sistemi tartışmalarına dikkat çekerek, "Türkiye 8 senedir yerinde sayıyor. Tek başına iktidar var, istikrar söylemi var. Ama 2008'den bu tarafa da 8 senedir olduğu yerde sayıyor. Bunun rejimle sistemle alakası yok. Kalkınma özgürlük, demokrasi ve bir kafa işidir. Ona inananların başa gelip ülkeyi yönetmesi işidir. Çok yanlış, parlamenter rejim Türkiye'yi tökezletmedi. Darbe oldu. Ne yani başkanlık istemi olunca olmayacak mı, askerin ne yapacağını bilemezsiniz. Bizim askerimizin demokrasi terbiyesi yok. Gönül ister ki bunlar hiç olmasın. 1971 muhtırasında Demirel muhtırayı verenleri görevden almak için kararnameyi hazırladı, cumhurbaşkanına gitti. Cumhurbaşkanı imzalamadı. Arkasından siyasiler Demirel'i suçluyor. Şapkasını alıp gitti diyorlar. Demirel şapkasını alıp falan da gitmedi. Çekildi evine. Onun için bizim askerimizin demokrasi terbiyesi alışkanlığı demokrasiye olan bağlılığı tartışmalı. Ama dediğim gibi bunun sistemle alakası yok kafa meselesidir" diye konuştu.
AYLİN CESUR: ÖZLÜYORUZ
Törende Demirel'in uzun yıllar doktorluğunu yapan ve yanından hiç ayrılmayan doktoru Aylin Cesur ise duygularını şöyle ifade etti:
"1 Kasım sayın Cumhurbaşkanımızın doğum günü. Kendisi 1 Kasımları önemserdi. Her sene 1 Kasım'da Türkiye'nin birçok yerinden binlerce insan ziyaretine gelmek isterdi. Onlar geldiklerinde bir muhasebe yapardı. Bu hem hizmetle geçen 40 yılın hem de Cumhuriyetin muhasebesiydi. Çünkü Cumhuriyet haftasına rast gelir. O yüzden 1 Kasım'ı çok severdi. Bütün ömrü Cumhuriyetin kazanımlarını anlatmakla geçti. Arkadaşları yine doğum gününde kendisini ziyaret etmek ve mezarı başında dua etmek istediler. Demirel Vakfı böyle bir tören tertipledi. Törenin burada yapılmasının maneviyat bakımından önemi var, hem de ömrünü adadığı iki dava var. Biri demokrasi diğeri kalkınma mücadelesidir. Çalcatepe kalkınma mücadelesinde önemli bir yere sahip. Çocukluğunda burada koyunlarını otlatırken bu tepenin ardında bir medeniyet var mı o medeniyet buraya getirilir mi davasını daha 5 yaşında kafasına koymuştu. Ve bir ömür boyunca o medeniyeti Türkiye'nin her tarafına götürmeyi hedefledi. İkinci merkezi de Güniz Sokak'tır. O da demokrasi davasının en önemli merkezidir. Aziz hatırasının önünde saygı ile eğiliyoruz. Özlemle doluyuz. Olmadığı için buruğuz."
90 YAŞINDA VEFAT ETTİ
1 Kasım 1924 tarihinde doğan Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'te yaşamını yitirdi. Türkiye'nin 9'uncu Cumhurbaşkanı olan Demirel, 1965- 1993 tarihleri arasında 7 farklı hükümette toplam 10 yıl 5 aylık süreyle başbakanlık görevinde bulundu. Ayrıca, 1964'ten 1980 yılına kadar Adalet Partisi, 1987-1993 yılları arasında ise Doğru Yol Partisi genel başkanı olarak görev aldı. Demirel, siyasi kariyeri boyunca birçok ilki gerçekleştirdi. Türkiye'nin çok partili sisteme geçtiği 1946'dan sonraki dönemde, kurduğu 7 hükümetle en çok hükümet kuran siyasetçi, Türk siyasi tarihinde İsmet İnönü ve Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra en uzun süre görev yapan başbakan, 41 yaşında başbakanlık koltuğuna oturan en genç başbakan, 40 yaşında parti genel başkanı olan en genç politikacı ve 30 yaşında bir kamu kurumuna atanan en genç genel müdür rekorlarını kırdı. Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015'te, tedavi gördüğü hastanede solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle 90 yaşında hayatını kaybetti.

9 Temmuz 2016 Cumartesi

DEMOKRATLAR KULÜBÜNDE YENİ DÖNEM; BAŞKAN, 13. ve 14. Dönem Milletvekili Enver TURGUT

DEMOKRATLAR KULÜBÜNDE YENİ DÖNEM
Başlangıçta Prof. Dr. Rıfkı Salim BURÇAK ve 20 arkadaşı tarafından kurulan kadim "Demokratlar Kulübü"nün 2016 yılı Olağan Genel Kurulu toplantısı; Anadolu Kulübü Salonlarında ifa ve icra edildikten sonra, Kanun ve Tüzük gereği 19 Şubat 2016 Cuma günlü oturumda “Merkez Yönetim Kurulu”nda görev taksimi yapıldı.

Anadolu Kulübü Salonlarında icra edilen Genel Kurulda üç yıllığına seçilen Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri (13. ve 14. Dönem Milletvekili Enver TURGUT, Doç. Dr. Mehmet ÖZDEMİR, Dr. Namık AYDEMİR, Gazeteci – Yazar Mustafa Nevruz SINACI, Yüksek Mühendis Mehmet Arif DEMİRER, Prof. Dr. Rifat Melih AKTAŞ ve Araştırmacı – Yazar Halûk KILÇIK)’nin katılımı ile en yaşlı üye Enver TURGUT Başkanlığında yapılan görev taksimi sonucu:        
ENVER TURGUT BAŞKAN
Enver TURGUT, Demokratlar Kulübü Genel Başkanlığı’na; Mehmet Arif DEMİRER, Genel Başkan Vekilliğine; Mustafa Nevruz SINACI, Genel Sekreterliğe; Mehmet ÖZDEMİR, Genel Muhasipliğe; Oy birliği ile getirildiler. Namık AYDEMİR, Rifat Melih AKTAŞ ve Halûk KILÇIK ise Merkez Yönetim Kurulu Asil Üyesi; Ali ABALI, Ertuğrul MAT ve Kemal CAMBAZOĞLU’da Yüksek Denetleme Kurulu üyesi olarak görevlerini sürdürecekler.   Yaklaşık 3.5 saat süren toplantıda, görev taksiminden başka; Yakın geçmiş, mevcut durum ve ümitle bakılan yeni dönem üzerinde müzakereler yapılarak: Ayrıntılı bir “Faaliyet Programı ile Uygulama ve Eylem Plânı” hazırlanmasına; Yassıda’nın “Sözde kültür, eğlence ve rant merkezi haline getirilmesi” girişimlerine mukabil “bir karşı tavır takınılması” ile konuya dair kamuoyu oluşturulmak üzere gerekli çalışmaların başlatılmasına;    
En kısa sürede “Demokratlar Kulübü Merkez ve Sosyal Amaçlı Lokali” olarak kullanılmak üzere, uygun bir büro/daire tutulmasına; (İcabında, Kulübün kendi malı ve mülkiyetine kazandırılacak bir daire için bağış ve yardım kampanyası açılmasına) Şube kuruluşları için inceleme, araştırma ve gerekli temaslarda bulunulmasına;   İvedilikle bir iletişim zinciri oluşturulmasına; Yeni üye kaydı amacıyla (ön hazırlıklar tamamlandıktan sonra) geniş bir kampanya başlatılmasına ve özellikle bu kampanya kapsamında kullanılmak üzere “tanıtıcı” bir BROŞÜR çalışması yapılmasına...  
Ayrıca, Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu ile gerekli görülmesi halinde diğer yan kurul, yardımcı kuruluş, komite ve komisyonların (yeri ve zamanı geldikçe) teşkil edilerek faaliyete geçirilmesine karar verildi.  - Haberin devamına http://www.hurriyethaber.com.tc/2016/2/demokratlar-kulubunde-yeni-donem-h490.html adresinden ulaşabilirsiniz.

23 Haziran 2016 Perşembe

MÜKEMMELİYETİ ARAMAK (Vefatının Birinci Yıldönümünde Süleyman Demirel'in İslamköy Çalcatepedeki anıt mezarı başında bir anma töreni) NACİ AKIN

MÜKEMMELİYETİ ARAMAK
NACİ AKIN
17 Haziran Cuma günü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in İslamköy Çalcatepedeki anıt mezarı başında bir anma töreni vardı. Bir hafta kadar önce merhum Demirel'in Güniz sokaktaki evinden aradılar. Telefonumun ekranında numarayı görünce heyecanlanmadım desem yalan olur. Zira yıllar boyu o numaradan arandığımda ya kendisini karşımda bulurdum ya da onun bir mesajı bana iletilirdi. Devlet töreni ve takip eden programlar bana iletildi ve resmi davet tebliğ edildi. Biz de 17 Haziran günü Türkiye'nin dört bir yanından gelen dostlarımızla orada hazır bulunduk.
Devlet töreni denildiğine bakmayın. Düpedüz milletin töreniydi. Devlet sadece işin protokol kısmındaydı. Cumhurbaşkanını genel sekreteri, Hükümeti de Çalışma Bakanı Süleyman Soylu temsil ediyordu. Vali, kaymakam, belediye reisi ile bazı milletvekilleri ile bir tören mangası da Devlet adına diğer sayabileceklerimizdi. Geri kalan milletin hemen her kesiminden binlerce seveniydi. Kimler yoktu ki; başta ilerlemiş yaşına rağmen dava ve kader arkadaşlarından İsmet Sezgin ile bakanları, milletvekilleri, il başkanları, ilçe başkanları, belediye başkanları, köylüsüyle kentlisiyle halkın her kesimi oradaydı. Türkiye'nin kalkınmasına birlikte omuz verdikleri bürokratları, adları hiçbir şaibeye, yolsuzluğa, ihale tezgahına karışmamış, havuzlarla anılmamış, sadece vergi rekortmenleri listesinde ve 500 büyük kuruluş listelerinde yer almış sanayiciler, çoğu İTÜ'lü müteahhitler, iş adamları, ihracatçılar da oradaydılar. Törene Diyanet İşleri eski başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın veciz ve anlamlı duası da renk kattı. Törenle ilgili haberleri gazetelerde ve TV'lerde izlediniz ben ayrıntıya girmeyeceğim. Öğleden sonra Süleyman Demirel Üniversitesindeki panele odaklanacağım.
Rektörüyle, idarecisiyle, öğretim üyeleri ve öğrencileriyle üniversite bugün için dört dörtlük hazırlanmışlardı. Kapıda bizi rektör vekili Murat Ali Dulupçu karşıladı. Kendisiyle 10 yıl kadar önce 5 yıllık kalkınma planı hazırlıkları kapsamında DPT'nin bölgesel gelişme özel ihtisas komisyonunda ben başkan o da raportör olarak birlikte çalışmıştık. Ben hemen tanıdım ama o kendini takdim edince hoş bir espriyle iğneleyiverdim. Tabi bu dostça ve samimi bir kucaklaşma ile sonuçlandı.
Açılış konuşmasını o yaptı. Siyasi yönünü bilmem hiç de merak etmedim ama devlet adamı vasfıyla Süleyman Demirel bu kadar mı güzel anlatılabilirdi? Demirel'in hem siyasi hem teknokrat, bürokrat ve devlet adamı yönlerini bilenlerdenim, ama ben bile birçok yönünü kaçırmışım. Bir de Üniversitenin İletişim Fakültesi öğrencilerinin hocaları nezaretinde hazırladıkları bir film izledik, çıkışta da bir CD'sini takdim ettiler. Ellerine sağlık bu genç yavruların, havuz medyasının, yandaş televizyonların bu gençlerden alacakları çok dersler olduğunu düşünüyorum. Bu gençler oldukça yarınlarımızdan da endişe duymamalıyız.
Sayın Dulupçu'nun konuşması ve izlediğimiz filmde çok anlamlı sözler vardı. Annem'in yazdığı "Öteye Mektup" adlı kitapta "İnsan yazarsa öldükten sonra da öğretmeye devam eder" diye bir sözü vardı, bu sözü TV sohbetlerinde ve salon konuşmalarında da tekrarlamıştı. Dulupçu konuşmasında Demirel'le ilgili anlattığı anekdotta ve tekrarladığı Demirel'e ait bir sözde de aynı anlama gelecek ifadeler vardı.
Demirel bir öğretim yılı açılışında verdiği ilk derste hocalara ve öğrencilere hitaben "Ben adımın yer aldığı bir yerde mükemmeliyeti ararım" ifadesini kullanmış. Dulupçu biz kendisinin bu sözünden ilham aldık ve onun da desteği ile mükemmeli yakalamaya çalışıyoruz, belki Türkiye'nin en iyi üniversitesi olmayabiliriz ama en hızlı gelişen ve büyüyen üniversitesiyiz dedi. Bugün ise SDÜ ilham alan değil ilham veren bir eğitim yuvası olma yolunda hızla ilerliyor. Birçok büyükşehir üniversitesinde bile olmayan bir öğrenci kapasitesine, 80.000 öğrenciye sahip. Bugüne kadar 175 bin mezun vermiş, buna her yıl 20 bin dolayında mezun ekleniyor. Üniversitenin logosunda bir gül figürü ve Demirel'in imzası yer alıyor. Bu da demektir ki Bugün 175 bin 15 yıl sonra ise en az 500 bin kişinin diplomasında Demirel'in imzası olacaktır.
Üniversiteye en büyük desteği rahmetli Demirel ve kardeşi merhum Şevket Demirel vermişler. Bu hızlı gelişmenin altında onların imzaları var. Dulupçu Demirel kardeşlerle olan bir sohbetini de anlattı. Şevket Bey'in "abi bugüne kadar sayısız barajlar, yollar, köprüler, fabrikalar yaptın, her köye elektrik verdin, elbette bunlar ülkenin kalkınması için gerekiyordu. Ancak yıllar geçer o barajların arkasındaki sular tükenir, yollar yetmez yenileri yapılır, köprüler yıkılabilir, fabrikaların teknolojileri köhneleşir yenileri yapılır, eserlerin bir gün anılmaz hale gelebilir ama insana, gençlere yapılacak bir yatırım ilelebet baki kalır" sözlerini hatırlattı. Onun en büyük eserinin de adını taşıyan bu Üniversite olduğunu vurguladı.
Süleyman Demirel bir yıl önce ebedi aleme göçtü, ama bugün eserleriyle ve fikirleriyle yaşıyor ve hala yol göstermeye devam ediyor. Ben bizi karşılayan pırıl pırıl gençlerin, öğrencilerimizin gözünde bu ışıltıyı gördüm. O gençler mükemmeliyeti yakalamak için onun izinde gidiyorlar. Onun en büyük özlemi ise kalkınmış, hür ve müreffeh Büyük Türkiye ve kusursuz, mükemmel işleyen bir demokrasiydi. Bu gençler onu yakalayacaklardır, rahat uyu Demirel…(22 Haziran 2016 Çarşamba)

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Mansur YAVAŞ Yönetim Kurulu Üyeleri ile hazır olan vatandaşlara projelerini anlattı.


Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı MANSUR YAVAŞ, Kısa adı SEN-DER olan "Emekli Sendikacılar Derneği'ni" ziyaret etti. Ziyarette, geleneksel kuru fasulye ziyafeti çekildi. Yemeği müteakip Mansur YAVAŞ Yönetim Kurulu Üyeleri ile hazır olan vatandaşlara projelerini anlattı. 

Emekli Sendikacılar Derneği: "EMEK MÜCADELESİNDEN TAVLA ŞAKIRTISINA…"

EMEK MÜCADELESİNDEN TAVLA ŞAKIRTISINA…
EMEKLİ SENDİKACILAR DERNEĞİ
Emekli sendikacılar Necatibey Caddesi’ndeki Emekli Sendikacılar Derneği’nde buluşuyor.
Emek mücadelesinden, tavla şakırtısına Yıllarca Türk işçi hareketine öncülük eden, emek mücadelesine omuz veren eski tüfek sendikacılar, yılların yorgunluğunu okey masasında çay, kahve yudumlayarak, hatıralar anlatarak, ilginç paylaşımlar yaparak ve sohbet ederek atıyor.
YORGUN SİLÂHŞÖRLER VE TAVLA ŞAMPİYONALARI
Necatibey Caddesi’ndeki Tarım-İş Sendikası eski genel merkezi binasında bulunan Emekli Sendikacılar Derneği Ankara Şubesi’nde, bir zamanların Türk işçi hareketinin önderlerinden, eski AP Samsun Gençlik Kolları Başkanı ve CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini de yapan, emekli parlamenter Petrol-İş Sendikası eski Genel Başkanı Cevdet Selvi, yine Petrol-İş Sendikası eski genel başkanı, Petrol Ofisi çalışanı Bayram Yıldırım, Basın-İş Sendikası eski genel başkanı Ali Ekber Güvenç, Demiryol-İş Sendikası eski genel başkanı Mehmet Acıdereli, Tez Koop-İş Sendikası eski genel başkanı Uğur Batmaz, Tes-İş Sendikası eski genel başkanı ve 13. 14. Dönem Kayseri ve İzmir Milletvekili Enver Turgut ile diğer emekli sendikacıları burada görmek olası.
Emekli Sendikacılar Derneği Başkanı
ENVER TURGUT
DERNEĞİN ANKARA ŞUBESİ
Kısa bir süre önce dernek Başkanlığı seçimini kazanarak, eski şube başkanı İsmail Özkan’dan bu görevi devralan Emekli Sendikacılar Derneği Ankara Şube Başkanı, Demiryol-İş Sendikası eski genel mevzuat sekreteri Mahmut Soysal, genel merkezi İstanbul’da olan derneğin Ankara şubesinin 1999 yılından bu yana etkinliğini sürdürdüğünü söylüyor.
ESKİ BAŞKAN MAHMUT SOYSAL
Soysal, “Şubemizin 160 üyesi var. Bir zamanlar emek mücadelesine katkı vermiş ve Ankara’da ikamet eden sendikacıları burada görebilirsiniz. Birlikte mücadele ettiğimiz, alanlarda kol kola yürüdüğümüz arkadaşlarımızın hepsi burada. Eski sendikacılar, burada çay kahve içerek, okey ve tavla oynayarak, ya da anılarını tazeleyerek, emekliliğin tadını çıkarıyor. Bir de perşembe günleri kuru fasulye partimiz var. Tüm emekli sendikacı arkadaşlarımızı buraya bekliyoruz” diye konuşuyor.
ŞİMDİ BAŞKAN: ENVER TURGUT
Halihazır Derneğin Ankara Şubesi Başkanı: Tes-İş Sendikası eski genel başkanı 13. ve 14. Dönem Kayseri ve İzmir Milletvekili Enver Turgut.

SEN-DER (Emekli Sendikacılar Derneği) TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANINI ZİYARET

TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANINI ZİYARET
14 Aralık 2015 Pazartesi günü Emekli Sendikacılar Derneği (SEN-DER) Başkanı Enver Turgut ve Yönetim Kurulu Üyeleri, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’ı makamında ziyaret etti.
3-6 Aralık tarihleri arasında gerçekleşen 22. TÜRK-İŞ Olağan Genel Kurulunda TÜRK-İŞ Genel Başkanı Seçilen Ergün Atalay’ı makamında ziyaret eden Enver Turgut Atalay’a yeni görevinde başarılar diledi.

7 Mayıs 2016 Cumartesi

BEKO ÖRNEK MAĞAZASI ŞEMİKLER'DE AÇILDI

KURDELEYİ BAŞKAN DURAK
İLE BİRLİKTE KESTİLER

Mağazayı Karşıyaka Belediye Başkanı
Cevat Durak, mağaza sahibi Ceng Türk
(sağda), Diyarbakır eski
Milletvekili Ferit Bora ve İzmir eski
Milletvekili Enver Turgut ile birlikte açtı.
BEKO ÖRNEK MAĞAZASI ŞEMİKLER'DE AÇILDI
Mağaza sahibi Türk, "1700 Beko ürününden birini istenilen yere aynı gün ücretsiz teslim ediyoruz" dedi
PERİHAN CERİT (İZMİR / MERKEZ)
Beko'nun "Örnek Mağazası" Cenkpa Pazarlama tarafından Karşıyaka Şemikler'de açıldı. 1700 çeşit ürünle hizmet veren Örnek Mağaza ile çiçek gönderir gibi beyaz eşya gönderilebiliyor ve Türkiye'nin herhangi bir noktasına aynı gün Beko ürünlerinden biri ücretsiz olarak teslim edilebiliyor.
Mağazanın açılışına Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut, Diyarbakır eski Milletvekili Ferit Bora, Mavişehir Petrol Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Aktaş, Ticaret Odası Meclis Başkanı Necip Kalkan, Anadolu Birlikleri Derneği Başkanı Koçali Al, İzmir eski Milletvekili Enver Turgut, Engin Kutlu ve çok sayıda seçkin konuk katıldı. Durak, tesisin Türk ailesine ve tüm Karşıyakalılar'a uğur getirmesini dileyerek açılış kurdelesini kesti.
Yaşam kolaylaştı
Beko Şemikler Örnek Mağazası'nın sahibi Ceng Türk, İzmir'deki üçüncü örnek mağazayı açmanın mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, "Mağazadan mal teslimi yapılmıyor. Burası bir show room. Özelliğimiz bir telefonla Türkiye'nin her tarafına aynı gün ürün teslim edebilmemiz" dedi.
Aldıkları siparişleri Beko Merkez'e ilettiklerini söyleyen Türk, "Mesela Diyarbakır'a buzdolabı göndermek istiyorsunuz. Ya da Kuşadası'ndaki yazlığınıza çamaşır makinesi monte edilmesi gerekiyor. Bize gelip ürünü beğeniyorsunuz ve biz ürünün monte edileceği Beko Bölge Bayii ile irtibata geçiyoruz. Aynı gün, ya da en geç ertesi gün arzu ettiğiniz Beko ürünü ücretsiz olarak yerine ulaşmış oluyor. Ödemeleri bizim mağazamıza yapıyorsunuz" dedi.
Son sistem teknoloji ürünleri ile İzmirliler'in hayatını kolaylaştıracaklarını ifade eden Türk, "Plazma televizyonlar, ev sinema sistemleri, cep telefonları, çamaşır makineleri, buzdolapları, ankastre ürünler ve küçük ev aletleri ile 1700 çeşit Beko ürünü ile hizmetinizdeyiz. Türkiyenin köylerine bile ulaşabiliyoruz" dedi.
Özel taksit ve indirim kampanyası
Şemikler Örnek Mağazası'nda peşin fiyatına taksit ve açılışa özel uygulamalar devam ediyor. Tüm beyaz eşya ürünlerini yüzde 20 ve yüzde 30'a varan indirimlerle, taksit imkanı ile Temmuz teslimi satın alabiliyorsunuz. Taksitle çamaşır makinesi almak isterseniz, ne kadar eski olursa olsun cep telefonunuz 100 milyona sayılıyor. Aynı uygulama ısıtıcılarda da var. Eski termosifon ve şofbenleriniz size 100 milyon indirim sağlıyor.
Zengin çeşitler
Mağazada plazma Tv'ler, cep telefonları, klimalar, bulaşık ve çamaşır makineleri vb. 1700'e varan ürün çeşidi ile seçiminize sunuluyor.
KURDELEYİ BAŞKAN DURAK İLE BİRLİKTE KESTİLER
Mağazayı Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, mağaza sahibi Ceng Türk (sağda), Diyarbakır eski Milletvekili Ferit Bora ve İzmir eski Milletvekili Enver Turgut ile birlikte açtı.

5 Mayıs 2016 Perşembe

Adnan MENDERES'in oğlu Aydın Menderes'ten önemli uyarılar: 'Bunlar İslami faşist' (23 Nisan 2007) Ertuğrul ÖZKÖK - HÜRRİYET

Menderes'ten önemli uyarılar: 'Bunlar İslami faşist'

ERTUĞRUL ÖZKÖK
23 Nisan 2007
ADNAN Menderes'in oğlu, eski AP, sonra RP ve son olarak da DYP milletvekilliği yapan Aydın Menderes (halen DYP üyesi),Cumhuriyet'te Leyla Tavşanoğlu'na AKP ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri için önemli açıklamalarda bulundu.Menderes, AKP'nin "Değiştik, demokratız" sözleri üzerine de, Ankara'nın başına oturanları "İslami faşist" olarak nitelerken, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi siyasetin gözünden kaçan çarpıcı konuların altını çiziyor
- AKP'DEN ENDİŞE
"Erdoğan üç türlü milliyetçilik yapmayacaklarını söylemişti. Kendi sözlerine göre dini, azınlık ırkçılığı ve çoğunluk ırkçılığı anlamında milliyetçilik yapmayacaklarını söylemişti. Bunları söylerken de bu ihtimali gerçekçi bir şekilde tespit etmişti. Hatta daha açık ifadelerde bulunmuş, Erbakan döneminin Refah Partisi'ni de adeta dini anlamda milliyetçilik yapmakla eleştirmişti. Yani ırkçılığa dayalı bir faşizm, dini duygulara dayalı bir faşizmin tanımını kendisi yapıyordu. Böyle bir ihtimalin hepimizin ve AKP'nin göz önünde bulundurmasında sayısız yarar vardır."-
14 NİSAN MİTİNGİ
"Erdoğan'ın ve bir ölçüde AKP'li öbür yöneticilerin kişiliklerine baktığımız zaman devamlı köpürmeye, taşmaya hazırdır. ABdayatmaları olmasa toplumsal farklılıkları da içselleştirememişlerdir. Toplum tedirginliklerini, kaygılarını açıklıkla ortaya koyarsa,Türkiye'nin olacakları en az zararla atlatacağı inancını taşıyorum. Bunlar olmalıdır, halk 14 Nisan mitinginde olduğu gibi zaten bunları yapıyor da... (...) Onun için ben, Türkiye'nin çoğulcu toplum yapısı, en son 14 Nisan mitinginde olduğu gibi kendisini ne kadar rahat bir biçimde açığa vurabilirse ve bu görülürse böylece Türkiye'nin bir 'Refleks Haritası'nın sağlıklı bir biçimde çıkacağının, böyle iktidarın makamlarını, mevkilerini korumak adına ideolojik ya da popülist yaklaşımlardan vazgeçebileceğinin olası olduğunu düşünüyorum."- RUS RULETİ "Bu iktidarı Türkiye'nin dörtte biri seçmiştir... Üstelik şimdi de bu iktidar, cumhurbaşkanı seçmek üzere... Bundan şikâyetçiyiz; ama beş yıldır bunu ortadan kaldırmadık. Muhalefet ısrarla bunun kaldırılmasını istemeli, bunun için mitingler yapılmalıydı. 'Yasayı değiştir ve seçime git' baskısı kurulmalıydı hükümetin üzerine... Bu seçim kanunu, Türkiye için bir Rus ruletidir."
- AKP'NİN LEHİNE DEĞİL
 "Sürekli gelgit içindeler. Mizaç itibarıyla daha demokrat olabilecek olanlar daha yumuşak reflekslerle ortaya çıkıyorlar. Ama geçmişten tam kopamayanların da akılları hep eski kimliklerine, eski söylemlerine takılı kalıyor. Bu da Türkiye'de önemli gerilmelere sebep oluyor. Bu ortaya çıkan durum, esasen hiç AKP'nin lehine değildir."
TBMM'de AKP milletvekili olmayan kim varsa, hiçbir gerekçeyle ilk iki tur TBMM toplantı salonuna girmemeleri kanısındayım."
- AKP HAYATİ KONULARI KARARTIYOR
"Bu Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarının bir olumsuz tarafını da Türkiye'nin önünde son derece somut, dışarıdan kaynaklanan ve ülkenin bütünlüğünü ilgilendiren meselelerden dikkatleri ayırması olarak görüyorum. Ama Tayyip Erdoğan, habire cumhurbaşkanı oldu, olmadı konusu gündemi işgal edince, bu tür fevkalade önemli konular üzerinde de ciddi bir karartma etkisi meydana geliyor."Menderes'in, geçmiş tecrübelerinin ışığı altında önümüzdeki günlere ilişkin önemli uyarıları dikkate alınması gerekmiyor mu?
Eski parlamenterlerden tarihi uyarı
DP, AP, DYP, ANAP, MHP çizgisinden gelen milletvekili ve bakanların yaptığı açıklamada "Demokrasi kültüründe anayasadaki şekli şartlar ile birlikte Anayasa sağduyusunun büyük önem taşıdığına” vurgu yapılarak “Bin yıllık devlet geleneği olan bir toplumun, Devlet başkanının seçim sürecini ve niteliklerini sadece Anayasadaki şekli şartlar belirleyemez.” denildi.  Bildiri şöyle:
"Yeni bir Cumhurbaşkanı seçimine doğru giderken uzun yıllar çeşitli devlet ve siyaset kademelerinde, parlamentoda görev yapmış olan bakanlar ve milletvekilleri olarak, bir büyük tecrübe birikiminin ışığından iktidara ve muhalefete hatırlatmak istiyoruz ki :
Türkiye’de bugün bir şeyin iyi anlaşılması, çok iyi anlaşılması gerekiyor : Cumhurbaşkanlığı seçimi sadece siyasi grupların değil bütün milletin konusudur.
Şüphesiz Anayasada Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin nasıl yapılacağının ve Cumhurbaşkanının niteliklerinin nasıl olacağının şekli şartları belirtilmiştir. Ancak demokrasi kültüründe anayasadaki şekli şartlar ile birlikte Anayasa sağduyusu büyük önem taşır. Sağduyuyu oluşturan toplum vicdanı ve devlet yönetiminde yer etmiş teamüllerin(gelenekler) zorlanması toplumda derin rahatsızlıkların oluşmasına sebep olur.
Bin yıllık devlet geleneği olan bir toplumun, Devlet başkanının seçim sürecini ve niteliklerini sadece Anayasadaki şekli şartlar belirleyemez.
Demokrasiyi tam anlamıyla egemen kılmak, sadece politikacıların değil, bütün kurum ve kuruluşlarıyla toplumun, bütün bireyleriyle milletin işidir.
Demokrasinin siyasal yapısını oluşturmak, demokratik rejimin politikalarını yönlendirmek elbette öncelikle siyaset adamlarına, siyasal partilere, liderlere, devlet organlarına düşer.
Ne var ki “Biz seçtik, politikacılar bildikleri gibi yapsınlar” diyemeyiz. Bunu hiç kimse, hiç birimiz söyleyemeyiz.
Ülkemizin bütün kıymetleri, bütün insanlarıyla bu toplum, bu Devlet, bu Rejim, bu Bayrak, bu Anayasa hepimizindir.
Demokratik rejimin bütün toplum bireylerine yüklediği görevler vardır.
Toplum, devleti, iktidarı, muhalefeti kontrol etmekle görevlidir. Toplumun onu yönetenlerden bekledikleri, istedikleri görevler vardır.
Büyük Atatürk’ün önderliğinde, Vatanın her karışını kanlarıyla kurtaran, varlığımızın ve hayata devam irademizin biricik kaynağı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran atalarımızın kutsal emanetine herkes sahip çıkmak zorundadır.
Fiilen politika içinde olanların öncelikle kendi siyasal partilerini ve onları yönetenleri de uyarmayı bilmeleri vatanvazifesidir.
Herkes bulunduğu yerin ve yüklendiği görevin sorumluluğunu bilmelidir.
Bu sorumluluklar içinde herkesin herkesi uyarmaya hakkı vardır.
Laik, Demokratik ve Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne, Cumhuriyetimizin temel değerlerine vatan, millet devlet bölünmezliğine sahip çıkmak herkesin, her kurumun asli görevidir.
Demokrasi, hepimizindir.
Türkiye gibi jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemli ve hassas bir coğrafyada bulunan ve bu sebeple de daima kuvvetli olması gereken bir ülkenin; dünyanın ve bölgenin içinde bulunduğu durum da göz önüne alındığında Cumhurbaşkanlığı makamına seçilecek kişinin nitelikleri belki de her zamankinden daha büyük önem taşımaktadır.
İnanıyoruz ki Gelecekte tartışmalara konu olmayacak bir Cumhurbaşkanı karakterini bu millet bin yıllık devlet geleneğinden çıkaracaktır.
Bu gerçekler ışığında Cumhurbaşkanlığı seçimleri, içinde bulunulan koşullara ve bu temeller üzerinde gelişen politik hesaplarla yapılmak yerine Türkiye genelinde, kamuoyunda ve parlamentoda uzlaşma sağlanarak yapılmalıdır.
Devlet katlarında siyasal doruklara tırmanabilmekten daha zor olan şey o mevkilerde, o makamlarda görev yaparken, topluma ve tarihe onurlu anılar bırakabilmektir.
Bu düşüncelerle aziz milletimize saygılarımızı sunuyoruz.
KİMLER İMZALADI
TBMM Başkanları: Sabit Osman Avcı, Necmettin Karaduman, Kaya Erdem, Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin.Bakanlar: Ahad Andican, Cahit Aral, İmren Aykut, Abdülbaki Ataç, Ali Bozer, Necmettin Cevheri, Ekrem Ceyhun, Fethi Çelikbaş, Halit Dağlı, Mehmet dönen, Barlas Doğu, Şerif Ercan, Ersin Faralyalı, Agah Oktay Güner, Mehmet Gazioğlu, Vahit Halefoğlu, Kamran İnan, Ercüment Konukman, Nahit Menteşe, Necdet Menzer, Nurettin Ok, Kazım Oksay, Enis Öksüz, Hüseyin Özalp, Işılay Saygın, Yücel Seçkiner, Rıfat Serdaroğlu, Ufuk Söylemez, Refaiddin Şahin, Vefa Tanır, Mükerrem Taşçıoğlu, Abdullah Tenekece, Nurhan Tekinel, Yaşar Topçu, Oğuz Tezmen, Rüştü Kazım Yücelen, Şükrü Yürür, M.Ali Yılmaz, Namık Kemal Zeybek.Milletvekilleri: Türkan Arıkan, Beyhan Aslan, Kemal Bağcıoğlu, Ferit Bora, Hasan Basri Coşkun, Zeki Çeliker, Vedat Çınaroğlu, M. Mukadder Çiloğluk, Yücel Dirik, Orhan Ergüder, Gökhan Evliyaoğlu, Seçkin Fırat, Halil Göral, Mehmet Gözlükaya, Nilüfer Gürsoy, Ahmet İhsan Gürsoy, Ayseli Göksoy,
Veli Gülkan, Yılmaz Hastürk, Ediz Hun, Rafet İbrahimoğlu, Cemalettin İnkaya, İrfan Köksalan, Müjdat Karayerli, Hilmi Okçu, Bekir Ongun, Mehmet Atilla Ocak, Erdem Ocak, Cemal Özbilen, Enis Sülün, Nurettin Özdemir, Teoman Özalp, Şadi Pehlivanoğlu, Arif Sezer, Murat Sökmenoğlu, Erkut Şenbaşlı, İsmail Hakkkı Şengün, Arif Tosyalıoğlu, Enver Turgut, Ali Naci Tuncer, İsmail Hakkı Yıldırım, Gürbüz Yılmaz, Hüseyin Yayla.
GÜNÜN SÖZÜ
"Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır."
(Türk atasözü)
Biliyor musunuz?
- DYP'den politikaya atılması üzerine Zaman'dan ayrıldığını duyuran Nevval Sevindi'nin, "Akıldışı, yasakçı siyasete karşı yeni bir siyaset üretmek için sahaya iniyorum" dediğini... - ÇORLU'da 23 Nisan Bayramı törenleri sırasında ADD'nin, ÇYDD ve Yardımsevenler Derneği'nin çelenklerinin Atatürk Anıtı'na konulmasının engellendiğini, ancak tören sonunda 5. Kolordu Komutanı KorgeneralMetin Yavuz Yalçın'ın uyarısı üzerine çelenklerin Atatürk Anıtı'na konulduğunu...
Papatya falında son yaprak...
OKURLARIMIZDAN 'tahmin'ler:Tayyip Bey kimi Cumhurbaşkanı adayı gösteriyor?- Deniz Baykal'ı..
Neden?
- CHP'nin iktidara gelmesi için!..
Erdoğan, 'siyaset mühendisi' olarak milletvekilleri Abdullah Gül (23 Nisan resepsiyonunda çok neşeliymiş), Vecdi Gönül, Beşir Atalay, Abdullatif Şener, Prof. Mehmet Aydın, Prof. Nükhet Hotar Göksel (İzmir), İnci Gülser Özdemir (İstanbul), Nimet Çubukçu (İstanbul) veya Amerika'dan bir kadın profesör aday gösterebilir mi? Hatta Edibe Sözen ve Kemal Derviş, 'plase' olabilir mi?
- Papatya falı açıyorsunuz galiba.
Vecdi Gönül olabilir mi?- Sayıştay Başkanlığı dönemi çok iyi bilinir. Bürokrat ve statükocu olduğuna göre her kararnameyi imzalamazsa?- Beşir Atalay!..
- Cumhurbaşkanı Demirel, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü iken neden görevden aldı acaba?- Dalga geçmiyorsunuz değil mi?- Başbakan kamuoyu ile dalga geçerse gazetecilerin kulağına bazı isimler üflenerek tabii ki kamuoyu da onunla dalga geçer.
- Bülent Arınç...
- Her an kendi sürprizini yaratabilir!Demek ki daha 24 saat bekleyeceğiz.Malatya'da'da neden bir miting yapılmaz
TOPLUM olarak gerekli olan duyarlılıkları hiç bir zaman gösteremeyecek miyiz? Geçen yıl Trabzon'da kilisesinin içinde bir rahip öldürüldü. Trabzon halkı bugüne kadar en azından vicdani ve insani açıdan göstermesi gereken tepkiyi bir meydanda onbinleri toplayarak gösteremedi. Son olarak Malatya'da 3 kişi sadece Hıristiyan oldukları ve İncil dağıttıkları için vahşice katledildi. Bizim Avrupa'da din özgürlüğümüz mevcut iken ve tüm dini yayınlarımızı rahatça dağıtırken, bu cinayetin hiç bir izahı yoktur. Ayrıca bu vahşi cinayet kafalarda Türkiye'de din özgürlüğü sadece İstanbul için mi geçerlidir sorusunu uyandırmaktadır. Bu cinayet Malatya'da onbinler tarafından protesto edilir diye bekliyorum. Çünkü bizler İstanbul'un Fethinde diğer dinlere saygı göstermiş Fatih'in, Çanakkale'de yaralı düşman askerini sırtında taşıyan Türk askerlerinin torunlarıyız ve onlara layık olmalıyız. Malatya'da düzenlenecek görkemli bir protestonun hem toplumumuzun hem de dünyanın beklentisi olduğunu düşünüyorum.
Doç. Dr. Fatih ÖZÇELİKfatozcelik@yahoo.com
Özkök'ün yazısında sözettiği 'çarpık kafalı' Mücahit Bilici'ye tepki yağdı...
SEVGİLİ gönül dostları bir Balkan göçmeni, bir Rumeli göçmeni olmamama rağmen, bir türk insanı olarak uzun yıllardan beri sevdalısı olduğum Türk dünyası ile ilgilenmem esnasında, özellikle Balkanların Evladı Fatihanın emaneti insanlarını tanıdığımda, Türklük bilincinin bu bölgede nasıl yaşatıldığına bizzat şahit oldum. Ancak bazı kendisini bilmez, ABD uşağı, kimlikleri ve şahsiyetleri satılmış, üç-beş kuruş uğruna milletini karalayabilen, bu nezih Türk milletini 'Balkanlı-Rumelili-Anadolulu-Doğulu-Batılı- Kürt- Çerkez- Alevi- Sünni' diye sınıflandırmaya çalışan, Türk düşmanı vatan hainleri sözüm ona yazarların yazdıklarını okudukça inanın biz nerelere gelmişiz diye soruyorum kendime. Acaba bu sözlerin sahibi üç kuruşluk Mücahit Bilici hangi kalemi kullanıyor bir düşünün. Bugün binlerce kilometreden gelip Asya'da Ortadoğu'da ülkeleri işgal eden zihniyet, Türkiye üzerindeki emellerini işte yine bu kalemler kanalı ile dile getirmekte... Tarihe bakın hiç bir zaman Türk devletleri dış güçlerin kazanımı ile yıkılmamış. Ancak içerideki bazı satılmışlar bunu gerçekleştirmiş. Bugün tarih eğer yeniden yazılacaksa biz geçmişimize sahip çıkarakTürkiye'de, Balkanlarda, Asya'da, ve her yerde birlik ve bütünlük içerisinde olmalıyız ki bu kalemleri kıralım. Balkan ve Rumeli Türkleri her zaman Türk kimliğini yüce bayrağımız ve asil sancağımız gibi şeref ve onurla taşımış ve taşımaktadır. Bu konuda bir Kırcaali göçmeni olan Ertuğrul Özkök'ü özellikle ulusal birliğimize çok ihtiyacımızın olduğu şu günlerde böyle bir yazı ile satılmışa gerekli cevabı vermiş olmasından dolayı kutluyorum. Nasıl Türkiye'de Türk kimliği altında Türkü, Çerkezi, Lazı, Kürdü, alevisi, sünnisi bir bütün isek, Bulgaristan'da, Makedonya'da, Kosova'da, Romanya'da, Yunanistan'da, Sancak'ta, Karadağ'da, Moldova'da aynı şekilde bir bütün olarak tek yürek tek vücut olmamız gerekir. Bu gibi saldırgan ve bölücülere bunların yazdıkları gazeteleri almamak kaydı ile gerekli cevabı verebiliriz. Türk milletinin ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı son günlerdeAnkara'da Tandoğan'da verdiği cevap bir ilk değil son da olmayacaktır. Evladı Fatihan'ın torunları Türk olarak doğdu, Türk olarak yaşar, Türk olarak ölür. Bunun Rumelisi, Balkanlılığı, Anadolulusu yoktur, Türk vardır.
Davut COŞAR-ANKARA
Sapkın düşünceli bu kişiyi protesto ediyorum
HÜRRİYET Gazetesinde 22.4.2007 tarihli Ertuğrul Özkök imzası ile yayınlanan bir yazıya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bu yazıda, son günlerde adeta lotarya çekilişine benzetilmeye çalışılan, seçim sürecinde izlenen ilkeden ve ciddiyetten uzak bir yol ile, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makamın, bir takım çevrelerce nasıl görüldüğünü tespit edeceksiniz.
Burada, tüm toplumun infialini üstüne çeken Cumhurbaşkanlığı sürecinde izlenen yol ile birlikte, bu makamı ele geçirmeye çalışan zihniyetin, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan başlayarak bugüne dek, bulundukları topraklarda sadece Türk oldukları için katledilen, zulüm gören, bu zulüm ve katliamın farklı bir senaryo ile her on yılda bir yeniden tarih sahnesinde tekrarlanması ile can veren, kan veren, katledilen Rumeli Türkleri'ni nasıl gördüklerini, bizlere hangi pencereden baktıklarını okuyacaksınız.
Gelinen bu noktada tüm hemşehrilerimi sağduyu içinde bir taraftan Yeni Şafak Gazetesi'nde yazı yazan bu sapkın düşünceli yazara (Mücahit Bilici) olan tepkilerin göstermeye, diğer taraftan bu zihniyetin temsilcileri olan siyasi teşekküllerin yöneticilerini protestoya davet ediyorum.
Bu sapkın düşünceli yazar bozuntusunun hezeyanlarını sütunlarına taşıyarak, kamuoyunu bu konuda bilinçlendiren Sayın Ertuğrul Özkök'e de teşekkürlerimi sunuyorum. Lütfü TÜRKKAN-Rumeli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Unutmayın; biz biriz...
BUNLARI yazan bir bilim adamı olamaz. Yeni Şafak'ta dil, uslüp, son derece kısa, yalın, anlaşılır, hakaretkar cümleler, ayırıcı sınıflaştırıcı ifadeler...
Öte yandan üniversite çağlarında, kullanılan dil, uslüp, kullanılan kelimeler, uzun anlaşılmaz, cümleler bana bu kişinin aynı kişi olmadığını çağrıştırıyor.Ve tam bir rezalettir. Bu kişinin yorumuna gazetesinde yer verenler de en az onun kadar suçludurlar.
Yüzyıllarca Balkan'larda mücadele edenler, Türkiye Cumhuriyeti kurulur kurulmaz imarında başrolü oynayan bizler, meğer Türk değilmişiz!
O densizin deyimi ile 'Türkleştirilmiş Türkleştirilen göçmen komitacı'ymışmız.
Bre (...), adama "Biz Türk değilsek sen nesin diye?" sormazlar mı?
Bizim ecdadımız aydan mı oraya düşmüş bre utanmaz!
Bizim atalarımız Türk değildi de niye Çanakkale'de şehit düştü?
Yemen çöllerinde ne arıyordu?
Ne sen bizi Erzurum'dan, İzmir'den, Ankara'dan, Kayseri'den ayrı tutabilsin; ne de senin gibiler... Biz biriz. Gün gelir bunu yine senin gibi ABD uşaklarına hatırlatırız!
Tüm derneklerimize sesleniyorum: Lütfen bu densizin yorumuna yer veren Yeni Şafak gaetesine tepkilerinizi bildirin, sesimiz olun.
Erdinç TEKER
Yeni Şafak özür dilemeli
BU yazıyı yazan Bilici adlı kişiye gereken tepkiyi koymalıyız.Yeni Şafak bizden özür dilemelidir.E. Benan UTKU-TEKİRDAĞ

Kayseri Milletvekili ENVER TURGUT ve arkadaşları tarafından; Anayasa Mahkemesine açılan iptal davasına ait: ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Resmi Gazete tarih/sayı:7.6.1972/14208
Esas Sayısı :1971/52
Karar Sayısı :1972/1
Karar günü :3/2/1972
İptal dâvasını açan: Millet Meclisinin üye tamsayısının altıda biri tutarındaki üyeleri.
İptal dâvasının konusu: 3/9/1971 günlü, 13945 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde eklenmesi" hakkındaki 26/8/1971 günlü, 1478 sayılı Kanunun Anayasa'nın genel ilkelerine, 10. ve 12. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş yine Anayasa'nın değişik 147., değişik 149. ve 150. maddelerine dayanılarak iptali istenilmiştir.
I. DAVACININ GEREKÇESİ ÖZETİ:
A- Usul yönünden:
1- Kanun teklifi Millet Meclisinin 151. birleşiminde görüşülürken Başkanlık Divanı oylamalarda usulsüzlük yapmıştır. Kanunun tümünün oylanmasında birkaç kez sayılmasına rağmen tereddüt getirilememiş; bir iki oy farkla kabul edildiği açıklanırken yapılan itirazlar Divanca dinlenmemiştir.
Birinci maddenin oylanmasında ise işarî oyların çoğunluğu maddeyi reddetmiştir. Oyların sayımına geçildikten sonra Adalet Partisi sıralarında beş kişi Başkana çoğunluğun olmadığını ileri sürmüş ve oylamayı durdurmuştur. Başkanlık Divanı usulsüz olarak bu itirazı dikkate aldığı gibi istenen yoklama da yapılmadan oturum kapatılmıştır.
2- Kanun teklifi Senatodan, 28/7/1971 günlü 94. birleşimde, açık oya sunularak geçmiştir. Buna göre ve kanun teklifi akçalı olduğu için Millet Meclisinde de açık oylama yapılması gerekli iken yapılmamıştır.
B- Esas yönünden :
1478 sayılı Kanun, Anayasa'nın temel felsefesine, başlangıç bölümündeki ilkelere, 10. maddesinin ikinci fıkrasına ve 12. maddedeki imtiyaz tanınmasını yasaklayan hükme aykırıdır.
1- 2/8/1960 günlü, 42 sayılı Yasa ile Ordu subaylarının gençleştirilmesi, rütbe enflasiyonunun önlenmesi, kadro fazlalığının giderilmesi ve orduda piramidin yeniden kurulması öngörülmüştü. Bunların sağlanmasına karşılık ilgililere, günün ekonomi ve toplum koşullarına göre geniş ve çekici haklar tanınmıştı Yüksek emekli aylığı bağlanması büyük toptan ödemeler yapılması, mesken kredisi verilerek konuta kavuşturulmaları, sivil savunma, öğretmenlik ve benzerleri hizmetlerde öncelik tanınması sağlanan olanaklar arasındadır. Orduda kalan subaylara 262 sayılı Kanunla birer üst derece aylığı verilince bu haktan da 696 sayılı Yasa ile yararlandırılmışlardır. Bütün bu olanakların çekiciliği dolayısiyledir ki ilgililer emeklilik isteyen dilekçelerini, bir baskıya uğramadan, serbest iradelerini kullanarak vermişlerdir. Onun için kendilerine "Eminsu" diyen bu zümrenin maddî veya manevî kayıplarından söz etmek yersizdir.
2- 1478 sayılı Kanunun getirdiği ayrıcılıklar ve adaletsizlikler şöyle özetlenebilir :
a) 42 sayılı Kanuna tabi tutulanların tümü 1478 sayılı Kanun kapsamına alınmamıştır. Yalnız 2/8/1960 ve 1/11/1961 günleri arasında emekli edilenler bu kanundan yararlanabileceklerdir. Oysa 42 sayılı Yasa 1965 yılma kadar yürürlükte kalmış ve zaman zaman, bir takım subaylar Yasaya göre emekli edilmiştir. Bunların çoğunun emekliliği 2 ve 3 Kasım 1961 günlerine rastlamaktadır.
b) Dâva konusu kanun binbaşı ve yarbay rütbelerindeki Eminsu'lara verdiği haklan aynı durumdaki albaylara tanımamak suretiyle kendi içinde yeni bir aynalık ve adaletsizliği öngörmüştür. Ayrıca 42 sayılı Yasa ile emekliye ayrılmış bir binbaşı kanun yoluyla kıdemli albaylığa yükseltilirken 42 sayılı Yasadan önce veya sonra emekliye ayrılmış bir binbaşıya hiçbir hak tanınmamaktadır. Kanunlarda aranması gerekli genellik ve eşitlik ilkesi böylece ortadan kaldırılarak kanun yoluyla bir zümre, bir sınıf yaratılmıştır.
c) 1478 sayılı Yasa bir yandan da kamu personeli içinde bir askerlik, sivillik ayrımına yol açmaktadır. 42 sayılı Yasanın yürürlükte kaldığı süre içinde sivil personelden emekliye ayrılanlara bu kanunun getirdiği hakların tanınmamış olması ayrı bir eşitsizliktir.
ç) Dâva konusu Kanun 42 sayılı Yasaya tabi tutulanları ordu içinde kalan emsallerine göre daha üstün bir duruma çıkarmaktadır. Anayasa, 42. maddesi ile çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesini güvence altına almıştır. Yoksa çalışanın çalışmayandan geri kalmasını, çalışmayanın daha ileri haklar kazanmasını öngörmüş değildir.
II. YASA METİNLERİ :
l- İptali istenen Kanun : Anayasa'ya biçim ve esas yönlerinden aykırılığı ileri sürülerek iptali dâva edilen "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde eklenmesi" hakkındaki 26/8/1971 günlü, 1478 sayılı Kanun (3/9/1971 günlü, 13945 sayılı Resmî Gazete'de çıkan metne göre) şöyledir : "Madde l- 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir :
Geçici Madde- a) 2/8/1960 tarihi ile parlömanter rejimin ilk toplantı tarihi olan l Kasım 1961 tarihi arasında 2/8/1960 tarihli ve 42 sayılı Kanun hükümlerine göre emekliye sevk edilmiş bulunan üstsubay ve askerî memurlara bağlanan emekli aylıkları emekliye ayrıldıkları tarih ile bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasındaki sürenin her üç yılı bir derece yükseltilmek ve artan yıllar kademe ilerlemesine sayılmak suretiyle düzeltilir.
b) Bunlardan 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre görev almış olanlara emekli olduklarında bu kanun hükümleri uygulanır.
c) (b) fıkrası dışında kalanların (30) yıldan noksan hizmet süreleri emekliye sevk edildikleri tarihlerdeki görev aylıkları üzerinden ve o tarihlerdeki borçlanma esaslarına göre, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca borçlandırılır.
Bu borçlanma, ilgililer adına borcun tahakkuk ettirildiği tarihi takiben aybaşından itibaren aylıklarından % 10 kesilmek suretiyle tahsil olunur.
Borçlandırılacak olanların bu sürelerle birlikte hizmet süresi toplamı (30) yılı geçemez.
d) Bunlardan ölenlerin dul ve yetimleri hakkında da yukarıdaki hükümler uygulanır.
e) Bunlara, geçmiş süreler için görev ve emekli aylıkları ile emekli ikramiyesi farkları ödenmez.
Madde 2- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür."
2- Davacının dayandığı Anayasa hükümleri :
1478 sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiayı ve iptal istemini desteklemek üzere davacı tarafından ileri sürülen Anayasa hükümleri aşağıda gösterilmiştir :
"Başlangıç : ................................Türk Milleti;  Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, ........................ daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve; ............................ insan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletim bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak için, ............... bu Anayasayı kabul ve ilân ............ eder."
"Madde 10- Herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasî, iktisadî ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar."
"Madde 12- Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
Madde 42- ...............................................................................
Devlet çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için, sosyal, iktisadî ve malî tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı destekler; işsizliği önleyici tedbirleri alır.
III. İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 7/12/1971 gününde Muhittin Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Halit Zarbun, Ziya Önel, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında şu konular ele alınmış ve aşağıda açıklanacak sonuçlara varılmıştır :
l- Dâva konusu edilen 26/8/1971 günlü, 1478 sayılı Kanunun 3/9/1971 günlü, 13945 sayılı Resmî Gazete'de yayınlandığı; dâva dilekçesinin 27/10/Î971 gününde Genel Sekreterlikçe kaleme havale edilerek 1703 sıra ve 1971/52 esas sayısını aldığı ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunim 26. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterinin dâva dilekçesini kaleme havale ettiği tarihte dâva açılmış sayılacağından Anayasa'nın 150. ve 44 sayılı Kanunun 22. maddelerine göre dâvanın süresi içinde olduğu dâva dilekçesinin başında "iptali isteyenler aşağıda imzalan mevcut Anayasa'nın öngördüğü sayıda milletvekili (Kars Milletvekili Kemal Okyay ve 77 arkadaşı)" diye yazılı bulunduğu; milletvekillerinin adlarının, imzalarının ve seçim çevrelerinin dâva dilekçesinin son sayfası olan 7. sayfadan başlayarak beş sayfayı doldurduğu; her imza sayfasının (T. B. M. M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğü) mühürü ile mühürlenip imzalandığı, en son imza sayfasının altında da "imzaların kendilerine ait olduğu tasdik olunur." biçiminde yine (T.B.M.M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğü) mühürü ile mühürlenmiş imzalı bir onama yazısının yer aldığı ve onanlı imzalar toplamının dilekçenin başında, açıklandığı gibi yetmiş sekiz değil yetmiş altı olduğu görülmüştür.
Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 149. maddesine göre Yasama Meclislerinden birinin üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyeleri Anayasa Mahkemesinde iptal dâvası açabilirler.
Yine Anayasa'nın 67. maddesi uyarınca Millet Meclisinin üye tamsayısı dört yüz elli ve bunun altıda biri tutan yetmiş beştir.
Dâva dilekçesi altında adları ve imzaları bulunan Milletvekilleri (T. B. M. M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğünün onaması uyarınca) seçim çevreleri sırasına göre şunlardır :
Adana
:
Ali Rıza Güllüoğlu


Emir Postacı
Afyon
:
Şevki Güler


Süleyman Mutlu


Ali İhsan Ulubahşi
Amasya
:
Vehbi Meşhur
Ankara
:
Orhan Birgit


M.Kâzım Coşkun


İbrahim Cüceoğlu


Mustafa Maden


Osman Soğukpınar


Aydın Yalçın


Ferhat Nuri Yıldırım


Şerafettin Yıldırım
Antalya
:
İhsan Ataöy
Artvin
:
Naci Budak
Aydın
:
Mehmet Çelik
Balıkesir
:
Kemal Erdem
Burdur
:
Ahmet Çiloğlu
Çanakkale
:
Rafet Sezgin
Çankırı
:
Nuri Çelik Vazıcıoğlu
Çorum
:
Cahit Angın


Yakup Çağlayan


Kemal Demirer
Denizli:
:
Sami Arş lan


Fuat Avcı
Diyarbakır
:
Nafiz Yıldırım
Edirne
:
Veli Gülkan


Cevat Sayın
Erzincan
:
Hasan Çetinkaya


Sadık Perinçek
Erzurum
:
Sabahattin Aras


Selçuk Erverdi


Naci Gacıroğlu
Gaziantep
:
Şinasi Çolakoğlu


Erdem Ocak
Gümüşhane
:
Mustafa Karaman
İsparta
:
Yusuf Uysal
İçel
:
Hilmi Türkmen
İstanbul
:
Bahir Ersoy
İzmir
:
Burhanettin Asutay
Kars
:
Turgut Artaç


Kemal Okyay
Kastamonu
:
Mehmet Seydibeyoğlu
Kayseri
:
Enver Turgut
Kırklareli

Beyti Arda
Kırşehir
:
Mustafa Aksoy
Kocaeli
:
Vehbi Engiz
Konya
:
İrfan Baran


Mustafa Kubilay İmer


Orhan Okay


Mustafa Üstündağ
Kütahya
:
Ali Erbek
Manisa
:
Veli Bakirli
Nevşehir
:
Hüsamettin Başer


Esat Kıratlıoğlu
Niğde
:
Avni Kavurmacıoğlu


Orhan Vural
Rize
:
Basri Albayrak


Sami Kumbasar
Sakarya
:
Turgut Boztepe


Hayrettin Uysal
Samsun
:
Yaşar Akal


İsmet Yalçıner
Siirt
:
Zeki Çeliker
Sinop
:
Hilmi Biçer

:
Fikret Övet
Tekirdağ
:
Yılmaz Alpaslan
Tokat
:
Hüseyin Abbas


İsmail Hakkı Birler
Trabzon
:
Mehmet Arslantürk


Cevat Küçük
Urfa
:
Mehmet Aksoy


Bahri Karakeçeli
Van
:
Fuat Türkoğlu
Yozgat
:
Turgut Nizamoğlu
Dâva dilekçesinin başında adı özellikle açıklanan Kars Milletvekili Kemal Okyay bu durumu dolayısiyle, 44 sayılı Kanunun 25. maddesinin son fıkrası uyarınca kendisine tebligat yapılacak üye sayılabileceğinden ve dâva dilekçesindeki imzaların T. B. M. M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğünce onanmış olması yeterli ve geçerli görüldüğü, dilekçede yazılı adlar ve seçim çevreleri ayrıca T. B. M. M. nce çıkartılan Millet Meclisi Albümü ile de karşılaştırılarak uygunluğu saptanmış olduğu için başkaca bir belgeye veya onamaya gerek bulunmadığı gibi esasen 44 sayılı Kanun ve Anayasa Mahkemesi içtüzüğü bu konuda özel bir hüküm de getirmemiş olduğundan 44 sayılı Kanunun 26. maddesine uygun bulunan dâva dilekçesinin eksiği olmadığı sonucuna varılmıştır.
Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Kani Vrana, Şevket Müftigil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2- a) Millet Meclisi İdare Amirliğinin 1/12/1971 günlü, 192/14-36544 sayılı yazısına bağlı olarak gelen Ankara Milletvekilleri Kâzım Coşkun ve Mustafa Maden, Çankırı Milletvekili Nuri Çelik Yazıcıoğlu, Erzincan Milletvekilleri Hasan Çetinkaya ve Naci Yıldırım, Gaziantep Milletvekili Erdem Ocak, Kırşehir Milletvekili Cevat Eroğlu, Rize Milletvekili Sami Kumbasar, Samsun Milletvekili İsmet Yalçınar, Urfa Milletvekilleri Mehmet Aksoy ve Bahri Karakeçili'ye ilişkin tek biçim 11 dilekçede aynen (Anayasaya aykırı hükümler taşıdığı iddia edilen 1478 sayılı Kanunun iptali için verilen dilekçeye, sehven imza atmış olmam dolayısiyle muteber addedilemiyerek gerekli işlemin yapılmasını arzederim.) denilmektedir. Bu dilekçeleri verenlerden Erzincan Milletvekili Naci Yıldırım ve Kırşehir Milletvekili Cevat Eroğlu'nun dâva dilekçesinde adlarının ve imzalarının bulunmadığı saptanmıştır.
b) Ankara Milletvekili Ferhat Nuri Yıldırım'a ilişkin 6/12/1971 günlü dilekçede ise (1478 sayılı Kanunun iptali için dilekçe tanzim etmediği, bu yolda düzenlenen bir dilekçeye imza koymadığı, kanun teklifini yapanlar arasında bulunduğu için iptal dilekçesini imzalamasının mümkün olmadığı, böyle bir imzası varsa bilmeyerek yaptığı ve geri aldığı) ileri sürülmektedir.
c) aa- Söz konusu olan Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 149. maddesine dayanılarak açılmış bir iptal dâvasına ilişkin dilekçedir. Bu dilekçeyi imzalayanlar sıradan kimseler değildir. Yasama yetkisini elinde tutan Türkiye Büyük Millet Meclisinin (Anayasa madde 5 ve 63) bir kanadının, Millet Meclisinin üyeleridirler. Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Devletin bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarım görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına, genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek (Anayasa - değişik madde 64), milletlerarası andlaşmaları uygun bulma (Anayasa - madde 65), savaş hali ilânına, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silâhlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme (Anayasa - madde 66) Cumhurbaşkanını seçme (Anayasa - madde 95), sıkıyönetim ilânını onama (Anayasa - değişik madde 124) gibi yetkilerle donatılmış Türkiye Büyük Millet Meclisini Cumhuriyet Senatosu ile birlikte oluşturan ve ayrıca Millet Meclîsi seçimi yenileme (Anayasa - Mad. de 69), Bakanlar Kuruluna güven oyu verme (Anayasa - madde 103), gensoru (Anayasa - değişik madde 89) gibi konularda da yetkisi bulunan Millet Meclisinin ve bu Meclis üyeliğinin önemi üzerinde söz söylemenin yeri ve gereği yoktur. Bir milletvekilinin imzaladığı belgeyi, hele söz konusu olan bir iptal dâvası dilekçesi ise, bilmemesi veya bir belgeyi bilmeden imzalaması, yahut Anayasa'nın değişik 149 maddesinin kanunların ve Yasama Meclisleri içtüzüklerinin Anayasa'ya uygunluk denetimlerinin sağlanması ereğiyle verdiği bir yetkiyi böylesine önemsememesi hiç bir zaman düşünülemez onun içindir ki dâva dilekçesinin "sehven" veya "bilmiyerek" imzalandığı yolundaki soyut iddianın, yanılmanın niçin ve nasıl olduğunu ayrıntılanyle ortaya koyacak bir açıklama, başka deyimle olağandışı bir durumun varlığı ile desteklenmedikçe, dinlenme değeri ve böyle bir iddianın üzerinde durulma ve araştırılmasına gidilme gereği yoktur. Şu duruma göre dokuz milletvekilinin dilekçelerindeki "sehven imzalama" ve bir milletvekilinin dilekçesindeki "bilmeyerek imzalama" iddiaları üzerinde, yukarıda tartışılan nitelikleri dolayısiyle, araştırma yapılmasının yeri olmamak gerekir. İki Milletvekilinin ise, yukarıda açıklandığı üzere, zaten dâva dilekçesinde adları geçmemektedir.
Ankara Milletvekili Ferhat Nuri Yıldırım'ın 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifi verenler arasında olduğu için iptal dâvası dilekçesini imzalamasına olanak bulunmadığı yolunda ayrıca ileri sürdüğü iddiaya gelince; bir kanun teklifini vermiş kimsenin teklif kanunlaştıktan sonra Anayasaya aykırı bulunduğu kuşkusuna düşmesi ve Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçmesini istemesi olağan bulunduğundan böyle bir iddiada delil niteliği görmenin olanağı yoktur.
"Yanılarak imzalama" iddiaları üzerinde araştırma yapılmasına yer olmadığı görüşüne Şahap Arıç, Kani Vrana ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
ç) Ankara Milletvekili Ferhat Nuri Yıldırım, dilekçesinde, yukarıda belirtildiği üzere, ayrıca "dâva dilekçesinde imzası varsa geri aldığını" da açıklamıştır. Bu açıklama milletvekilinin açılmasına katıldığı iptal dâvasından kendi bakımından vaz geçtiği anlamım taşır.
Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 149 uncu maddesinin Yasama Meclislerinden birinin üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyelerine tanıdığı Anayasa Mahkemesinde iptal dâvası açma hakkı kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasa'ya uygunluk denetiminin sağlanmasını öngören yollardan biridir ve bundaki kamusal erek ve nitelik ortadadır. Böyle bir dâva bir kez açıldı mı artık ondan vazgeçilemez ve vazgeçme iddiası dinlenenle' Onun içindir ki Ankara Milletvekili Ferhat Nuri Yıldırım'ın "dâva dilekçesindeki imzasını geri aldığı" yolundaki açıklaması üzerinde durmanın yeri ve gereği yoktur.
3- Yukarıda açıklanan nedenlerle geçerli olduğu ve dosyaca eksiği bulunmadığı sonucuna varılan dâvanın esasının incelenmesi gerekmektedir.
4- Emekli İnkilap Subayları Derneğinin Genel Başkanı imzasiyle verilen ve 26/11/1971 gününde Anayasa Mahkemesi kaydına geçen 18/11/1971 günlü dilekçede; 1478 sayılı Kanuna ilişkin iptal dâvasına dernek mensuplarının muhatap olduğu ileri sürülerek savunma hakkı en geniş biçimde kullanılmak üzere dâva dosyasını incelemelerine izin verilmesi istenmektedir.
Eldeki dâva Anayasa Mahkemelinin görev ve yetkilerinden kanunların Anayasa'ya uygunluk denetimi alanına girmektedir. Anayasa'ya uygunluk denetiminde "taraf" olma ve "savunma" söz konusu bulunmadığından yukarıda özetlenen istemin reddine karar verilmelidir.
5- Yukarıdan beri açıklanan gerekçelerle :
a) Dâva dilekçesinde eksiklik bulunmadığına Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Kani Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylarıyla ve oyçokluğu ile,
b) Oniki Milletvekilinin "sehven imzalama" iddiaları üzerinde araştırma yapılmasına yer olmadığına Şahap Arıç, Kani Vrana ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
c) Yukarıdaki nedenlerle geçerli olduğu sonucuna varılan ve dosyaca eksiği bulunmayan dâvanın esasının incelenmesine oybirliğiyle,
ç) Emekli İnkilap Subayları Derneği Genel Başkanı imzasiyle verilen 18/11/1971 günlü dilekçedeki istemin reddine oybirliği ile, 7/12/1971 gününde karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
Dâvanın esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi, iptali istenen 1478 sayılı Kanun, Anayasa'ya aykırılık iddiasına dayanıklılık eden Anayasa hükümleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
l- Dört Milletvekilince verilen dilekçeler :
Görüşmelerin başında Urfa Milletvekili Mehmet Aksoy, Erzurum Milletvekili Sabahattin Araş, Kayseri Milletvekili Enver Turgut ve Afyon Milletvekili Şevki Güler'in adlarına Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya verilmiş dört dilekçe ele alındı. Bunlardan Mehmet Aksoy'un dilekçesi 11/12/1971, Sabahattin Araş ve Enver Turgun'unkiler 17/12/1971, Şevki Güler'inki 24/12/1971 günlerinde Anayasa Mahkemesi kayıtlarına geçmiş bulunmakta idi.
Mehmet Aksoy adı altında verilen dilekçede 1478 sayılı Kanunun iptali konusunda dilekçe düzenlenmediği, bu yolda düzenlenmiş bir dilekçeye imza konulmadığı ileri sürülerek bu hususun incelenmesi ve dikkate alınması istenmektedir.
Sabahattin Araş ve Enver Turgut adlarına düzenlenen iki dilekçede 1478 sayılı Kanunun iptali için verilen dâva dilekçesine sehven imza atıldığı ileri sürülmüş ve geçerli sayılmaması istenmiştir.
Şevki Güler adı altında verilen yazıda ise 1478 sayılı Kanunun iptali için açılan dâvaya ilişkin dilekçedeki imzanın geri alındığı açıklanmaktadır.
a) Dâvanın esasının incelenmesine karar verildikten sonra gelmiş bulunan söz konusu dört dilekçenin aşağıda da ayrıca açıklanacak niteliklerine göre bunlardaki imzaların dilekçelerde adları belirlenen milletvekillerine ilişkin bulunup bulunmadığının Millet Meclisi Başkanlığından sorulmasına yer olmamak gerekir.
Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
b) Afyon Milletvekili Şevki Güler'in dâva dilekçesindeki imzasını geri aldığını bildirmesi milletvekilinin açılmasına katıldığı iptal dâvasından vazgeçtiği anlamını taşır. İptal dâvası bir kez açıldıktan sonra ondan vazgeçilemiyeceği ve vazgeçme iddiasının dinlenemeyeceği yukarıda (III-2-c) bölümünde ayrıntılariyle açıklandığı için aynı gerekçenin burada tekrarlanmasının yeri yoktur. Şevki Güler'in vazgeçme dilekçesinin reddine karar verilmelidir.
c) Erzurum Milletvekili Sabahattin Aras ve Kayseri Milletvekili Envar Turgun'un "dâva dilekçesini yanılarak imzalama" iddiaları üzerinde, benzeri iddiaların yukarıda (III-2-c) bölümünde belirtilen niteliğine göre araştırma yapılmasının yeri yoktur.
Şahap Arıç. Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
ç) Urfa Milletvekili Mehmet Aksoy Millet Meclisi idare Amirliğinin 1/12/1971 günlü, 192/14-36544 sayılı yazısına bağlı olarak gelen dilekçesinde 1478 sayılı Kanunun iptali için açılan dâvaya ilişkin dilekçeyi "sehven" imzaladığını açıkladığı halde bu kez doğrudan doğruya verdiği 10/12/1971 günlü dilekçede dâva dilekçesine imza koymadığını ileri sürmektedir.
Dâva dilekçesini yetmiş altı milletvekili imzalamıştır. Mehmet Aksoy'un yeni iddiası gerçek çıksa bile imza sayısı yetmiş beşe düşecektir. Millet Meclisinin üye tamsayısının altıda biri yetmiş beştir. Demek ki bu durumda dahi milletvekillerince açılan bir iptal dâvasının geçerli olabilmesi için Anayasanın değişik 149. maddesinin şart koştuğu yeter sayı bozulmamış olacak, başka deyimle Aksoy'un iddiası sonucu etkileyemeyecektir. Şu duruma göre iddia üzerinde araştırma yapılmasına yer yoktur.
Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
d) Böylece, yukarıki açıklamalara göre :
aa) Afyon Milletvekili Şevki Güler, Kayseri Milletvekili Enver Turgut, Erzurum Milletvekili Sabahattin Aras, Urfa Milletvekili Mehmet Aksoy adlarını taşıyan ve Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya verilen dilekçelerdeki imzaların bu kimselere ait bulunup bulunmadığının Millet Meclisi Başkanlığından sorulmasına yer olmadığına Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
bb) Dâva açıldıktan sonra vazgeçme bildirisi geçerli olamıyacağından Şevki Güler imzalı dilekçenin reddine oybirliğiyle,
cc) "Sehven imzalama" iddiaları üzerinde, araştırma yapılmasına yer olmadığına Şahap Arıç, Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
çç) Mehmet Aksoy'un iddiası üzerinde, sonuca etkili bulunmadığından, araştırma yapılmasına yer olmadığına Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç. Ahmet Akar, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
3/2/1972 gününde karar verildikten sonra Anayasa'ya aykırılık iddialarının incelenmesine geçildi :
2- 1478 sayılı Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası :
Davacı, 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin Millet Meclisinin 151. birleşiminde oylanmasında usulsüzlük olduğunu ileri sürmekte; bu durumu ve teklifin Cumhuriyet Senatosunda yapıldığı gibi açık oya sunulmamış bulunmasını biçim yönünden Anayasa'ya aykırılık nedeni olarak göstermektedir.
Millet Meclisi Tutanak Dergisinin 19/8/1971 günlü 151. birleşime ilişkin bölümünün (Dönem 3 - Toplantı 2 - Cilt : 17, Sayfa : 38, 39) incelenmesinde görülen şudur : (Durumu iyice aydınlattığı için Başkanın sözleri aynen alınmıştır.)
"Başkan- Başka söz isteyen' Yok. Bu konuda Meclisimizde ilk tatbikat olmaktadır. Kanunlar Müdürlüğü ile görüştüm. Yani, Meclisçe reddedilmiş Senatoda kabul edilmiş, tekrar Meclise gelmiş ilk mavzudur Ancak, Anayasa'nın bu konudaki, Meclis, Cumhuriyet Senatosunun kabul ettiği metin yeniden görüşür hükmü, diğer kanunların prosedürünü tatbik eder anlamını taşımaktadır. Bu bakımdan müzakeresini yapmış olduğumuz bu kanun teklifinin tümü üzerindeki müzakereleri bitirmiş oluyoruz. Maddelere geçilmesini oylayacağız. Maddelere geçilmesini kabul ederseniz maddeleri tekrar görüşürüz. Başkanlık Divanı bu hükmü bu mahiyette anlıyor ve tatbikatı bu şekilde yapacağız. Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen işaret buyursunlar. Etmiyenler... Efendim oylar arasında çok yakın bir fark var; o bakımdan Divanda tereddüt hâsıl olmuştur. Ayağa kalkmak suretiyle tekrarlıyacağız. Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen ağaya kalkmak suretiyle işaret buyursunlar. 42 (C.H.P. arka sıralarından 32 sesleri) yanlış sayım varsa tekrar sayarız, efendim. (C.H.P arka sıralarından yeniden sayılsın sesleri) Kabul edenler lütfen ayağa kalkıp işaret buyursun. 41 efendim. Kabul etmiyenler... 39 (C.H.P, arka sıralarında gürültüler) Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. Efendim, (gürültüler)"
Bundan sonra iki milletvekili kabul etmiyenlerin bir daha sayılmasını istemiş; Başkan "Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. Çoğunluğunuz varsa 1. maddeyi reddedersiniz mesele kalmaz." diyerek maddeyi okutmuş; söz isteyen olmadığı için oylamaya geçmiş; "Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen işaret..." dediği sırada A.P. sıralarından yedi milletvekili ayağa kalkarak Genel Kurulda çoğunluğun olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu iddia üzerine C.H.P. sıralarında şiddetli gürültüler ve "oylama sırasında ekseriyet yok denemez" yollu bağırmalar olmuş; Başkan oylamayı sürdürmek isterken A.P. sıralarından beş milletvekili ayağa kalkarak Genel Kurulda çoğunluğun olmadığını yeniden ileri sürmüşler; Başkan yoklama yapmıyarak "Oylamaya geçileceği sıradan kişi ayağa kalkmak suretiyle ekseriyetin olmadığını beyan etmişlerdir. Zapta geçmiştir. Ekseriyetimiz yoktur." demiş ve birleşimi kapatmıştır.
Kanun teklifi gündemde olduğu halde 25/8/1971 günlü 154 birleşimde Hükümet bulunmadığı için görüşülememiş (Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, Toplantı 2, Cilt : 17, Sayfa 150); 26/8/1971 günlü 155. birleşimde kanun teklifinin 1. maddesiyle ilgili iki öneri reddedildikten sonra 1. madde oylanmış ve Başkan aynen şöyle söylemiştir :
"Bitti efendim, oylamaya geçtik. Maddeyi kabul edenler lütfen işaret etsinler. Muhterem arkadaşlarım; oylarınızın izharında Başkanlık mütereddit kalmaktadır. Sarih olarak oylarınızı kullanmanızı rica ederim. Bazı arkadaşlarımızın oylarını göremiyoruz. Kabul etmiyenler." Kabul edilmiştir."
2. ve 3. maddeler ve kanun teklifinin tümü üzerindeki oylama sonuçlarını da Başkan 1. maddede olduğu gibi yalnızca "kabul edilmiştir" diyerek belirtmiş ve en sonunda "Tümü kabul edilmiştir, teklif kanunlaşmıştır." yolunda bir açıklamada bulunmuştur. (Aynı dergi, aynı cilt: sayfa: 214, 215).
Görülüyor ki dâva konusu kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesi için Millet Meclisi Genel Kurulunun 19/8/1971 günlü 151. birleşiminde yapılan oylamaya seksen kişi katılmış ve 41 milletvekili olumlu yönde oy kullanmıştır. Anayasa'nın 86. maddesine göre her Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve Anayasa'da başkaca hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Millet Meclisinin üye tamsayısı dört yüz ellidir (Anayasa - madde 67) Bu tamsayıya göre çoğunluğun var sayılması, başka deyimle Meclis Genel Kurulunun toplanabilmesi için iki yüz yirmi altı milletvekilinin hazır bulunmasının; toplantı yetersayısına göre görüşme ve oylama konusunda olumlu karara varılmış sayılabilmesi için de - incelenen işin niteliği bakımından Anayasa'da özel bir hüküm bulunmadığı gözönünde tutuldukta - yüz on dört kabul oyunun gerektiği görülür. 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesi yönünde ancak 41 oy, verildiğinden karar yetersayısının sağlanmamış olduğu açıkça ortadadır ve 151. birleşime ilişkin Tutanak Dergisi ile saptanan bu durum üzerinde her hangi bir tartışmanın yeri yoktur.
Sözü geçen oylama "işarî" biçimde olmuştur. Millet Meclisinin kendi içtüzüğü halâ yapılmadığı için toplantı ve çalışmalarında, Anayasa'nın geçici 3. maddesine dayanılarak, hükümleri uygulanmakta olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 tarihinden önce yürürlükteki içtüzüğünün 131 ve 132. maddeleri uyarınca "işarî oy" el kaldırmak veya ayağa' kalkmakla verilir. Bu usulde Önce lehte, sonra aleyhte bulunanların oylarına başvurulur. Ondan sonra sonuç Başkanca Genel Kurula bildirilir. Açık ve gizli oylamalarda yer aldığı halde (aynı içtüzük - madde 137 ve 139) burada "çekinser" liğin sözü edilmemektedir. Bununla birlikte işarî oylamada da çekinser oy verilebileceği kabul edilse dahi ilginin cekinserliğini belirtmesi ve Başkanın oylama sonucunu bildirirken durumu açıklaması gerekir. Bu da tabiatiyle Tutanak Dergisinde görünür. Oylamaya katılmamanın çekinserlik sayılması düşünülemez ve savunulamaz.
1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesinin oylanmasında, Tutanak Dergisine göre ve yukarıda belirtildiği üzere, 41 kabul, 39 red oyu verilmiştir. Çekinser yoktur. Kesin olarak beliren, oylamaya yalnız 80 kişinin katılmış bulunduğudur. Bu durum oylamaya geçileceği sırada Genel Kurulda toplantı yetersayısının da bulunmadığını gösterir. Genel Kurul salonunda bulunup da oylamaya girmeyen milletvekillerini, böyleleri varsa, yetersayıya katmanın olanağı yoktur. Çünkü milletvekilinin toplantıya katılışı ancak oylamaya girmesiyle hukukî etki ve değer kazanır. Kaldı ki Millet Meclisinin toplantı ve çalışmalarında uygulanan İçtüzüğün 137. maddesinde konuya ışık tutabilecek bir hüküm de vardır. Açık oylamanın nasıl yapılacağını gösteren bu maddede "kararın yalnız lehte ve aleyhte bulunanların sayısına göre belli olacağı, çekinserlerin sayısının oy sonucunu etkileyemeyeceği, ancak yetersayıda hesaba katılacağı, iptal edilmiş pusulaların cekinser oy sayılarak yetersayıya gireceği" yazılıdır. Başka deyimle hüküm, oylama sırasında fiilen bulunsalar bile, oy vermeyenlerin yetersayı hesabına giremeyecekleri ilkesini getirmektedir, ilke gerçi açık oylama maddesinde yer almıştır; ancak bu bakımdan özel bir düzenlemeye bağlanmamış olan "işarî oy" çeşidinde de işlenmemesi için bir hukukî neden bulunmadığı ortadadır. Öte yandan oylamanın hemen arkasından önce yedi sonra ayrıca beş milletvekili ayağa kalkarak Genel Kurulda çoğunluğun olmadığını ileri sürmüşler ve Başkan "Ekseriyetimiz yoktur." diyerek birleşimi kapatmıştır. Bu da toplantı salonunun, Başkanın yoklama yapmaksızın çoğunluğunu bulamadığını saptamasını mümkün kılacak bir görünüşte bulunduğunu gösterme bakımından önemlidir.
Yukarıdan beri açıklananlarla varılan sonuç şudur: Dâva konusu Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesi kararı Anayasa'nın 86. maddesine aykırı olarak, Millet Meclisi Genel Kurulunda toplantı ve karar yetersayısı bulunmaksızın verilmiştir. Bu nedenle, hukukî değer ve geçerlikten yoksundur.
Anayasa'nın 85. maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler çalışmalarını kendi yaptıkları İçtüzüklerin hükümleri uyarınca yürütürler. Yine Anayasa'nın geçici 3. maddesi gereğince Millet Meclisinin toplantı ve çalışmalarında uygulanmakta olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 tarihinden önce yürürlükteki İçtüzüğünün kanunların görüşülmesine ilişkin Sekizinci Babı hükümlerine görekanun tasarı ve tekliflerinin önce tümü üzerinde görüşülür (madde 103). Tasarı veya teklifin tümü üzerindeki görüşmeler bitince bu evrenin maddelere geçilip geçilmemesi üzerinde bir oylama ile kapatılması zorunludur (Madde 105). İçtüzük Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesindeki bu belli başlı iki evreyi birbirinden öyle kesin bir çizgiyle ayırmış ve aradaki geçiş koşuluna öylesine önem vermiştirki 105 inci maddedeki deyimle "Heyeti Umumiye müzakeresi bittikten sonra maddelere geçilmesi... reye iktiran etmeyen layiha veya teklefin reddedilmiş" olacağını hükme bağlamıştır.
Olayda 1478 sayılı Yasaya ilişkin teklifin maddelerine geçilmesi usulünce kabul edilmeden, başka deyimle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler evresi Anayasa'ya ve içtüzüğe uygun bir biçimde kapanmadan ikinci evreye, maddelerin görüşülmesi ve oylanması evresine atlama gibi bir durum oluşmuş bulunmaktadır. Bu durum dâva konusu Kanunu temelsiz ve dayanıksız bırakır. Maddelere geçildikten sonra da bir kanun tasan veya teklifin reddedilmesine içtüzükte engel bîr hükmün bulunmaması olgusu ileri sürülerek söz konusu kuralın, bir ayrıntı hükmü imişçesine, ihmal edilebileceğini savunmağa, bu kuralın yukarıda açıklanan niteliği elvermez. Maddelerin daha sonra Genel Kurulca kabul edilmiş olmasiyle birinci evre sonundaki eksikliğin düzelmiş ve kapanmış sayılmasına da yine bu nitelik engeldir. Kanunların geçerliliği için zorunlu belli başlı birkaç usul koşulundan biri olan söz konusu kurala uyulmaksızın çıkarılmış bir kanunun akıbetine bu aykırılığın etkisi olmadığı yolunda bir görüş giderek tüm içtüzük kurallarının uygulanıp uygulanmamasını yasama meclislerinin takdirine bırakmaya varır ve Anayasa'nın 85. maddesinin birinci fıkrasının buyurucu hükmünü işlemez duruma getirerek uygulama dışı bırakır. Böyle bir tutumu haklı göstermeye ve hukuk açısından savunmaya olanak yoktur.
Özetlemek gerekirse : Millet Meclisinin 19/8/1971 günlü, 151. birleşiminde 41 oyla 1478 sayılı Yasaya ilişkin teklifin maddelerine geçilmesinin kabul edilmiş sayılması Anayasa'nın 86. ve içtüzüğün 105. maddelerine aykırıdır ve şu durum Kanunun biçim yönünden iptalini gerekli kılar.
Fazıl Uluocak, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Mustafa Karaoğlu, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
3- Öteki aykırılık iddiaları:
Davacı yukarıda özetlenen gerekçesinden de anlaşılacağı üzere şekil ve esas yönünden başka aykırılıklar da ileri sürmüştür. Kanunun biçim yönünden iptali öngörüldüğüne göre bunların incelenmesine artık yer olmamak gerekir.
V- SONUÇ :
l- "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde eklenmesi" hakkındaki 26/8/1971 günlü, 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesinin Millet Meclisinin 19/8/1971 günlü, 151. birleşiminde 41 oyla, kabul edilmiş sayılması durumunun Anayasaya ve içtüzüğe aykırı bulunduğuna ve Kanunun bu nedenle biçim yönünden iptaline Fazıl Uluocak, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Mustafa Karaoğlu, Lûtfi Ömerbaş Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile,
2- Bu sonuca göre öteki aykırılık iddialarının incelenmesine yer olmadığına oybirliğiyle,
3/2/1972 gününde karar verildi.
Başkan
Muhittin Gürün
Başkanvekili
Avni Givda
Üye
Fazıl Uluocak
Üye
Nuri Ülgenalp
Üye
Şahap Arıç
Üye
İhsan Ecemiş
Üye
Recai Seçkin
Üye
Ahmet Akar
Üye
Halit Zarbun
Üye
Ziya Önel
Üye
Kâni Vrana
Üye
Mustafa Karaoğlu
Üye
Muhittin Gürün
Üye
Lütfi Ömerbaş
Üye
Ahmet H. Boyacıoğlu
KARŞIOY YAZISI
1478 sayılı Kanun teklifinin ilk defa Millet Meclisince red edilmesinden sonra metnin Cumhuriyet senatosunca kabul edilmesi üzerine Anayasanın 92. maddesi uyarınca Millet Meclisinde yeniden Müzakeresi sırasında, 151. birleşimde teklifin tümü hakkındaki görüşmeden sonra maddelere geçilmesinin oylanmasında, Anayasanın 86. maddesine uygun biçimde karar yeter sayısının bulunmadığı anlaşılmakta isede, genel kurulun çoğunluğu tarafından teklifin reddi arzu edilmiş olsaydı bu yoldaki iradesini maddelerin müzakeresi sırasında belli ederek teklifin tümünün reddi sağlanmış olurdu. Halbuki daha sonra 155. birleşimdeki görüşme ve oylama sonucu maddeler müzakere ve kabul edilmiş ve teklif kanunlaşmıştır. Binaenaleyh 151. birleşimde Kanun teklifinin tümünün müzakeresinin bittiğine ve maddelere geçilmesine ilişkin kararırı alınmasında şekle ait noksanlığın Kanunun iptalini gerektirir nitelikte bulunmaması hasabile bu sebebe dayanan iptal kararına karşıyım.
Üye Fazıl Uluocak
Sayın Fazıl Uluocak'ın korşıoy yazısındaki görüşe katılıyorum.

Üye: Halit Zarbun

KARŞIOY YAZISI
1- İki nüshadan ibaret olan dâva dilekçesi 7 sahifedir. 7. sahifenin bir kısmında dâvanın neticesi yazılı olup diğer kısmında; Kars Milletvekilleri Kemal Okyay ve Turgut Artaç, Erzurum Milletvekili Selçuk Elverdi, Konya Milletvekilleri Orhan Okay ve İrfan Baran, İzmir Milletvekili Orhan Asutay, İstanbul Milletvekili Bahir Ersoy, Tokat Milletvekili İsmail Hakkı Birler, Manisa Milletvekili Veli Bakır, Çorum Milletvekili Cahit Angı'nın imzaları vardır.
Dâva dilekçesine, diğer milletvekillerinin imzalarını muhtevi 5 sahifelik kâğıt eklenmiştir; bu kâğıtlara, dâva dilekçesinin mütemmimi oldukları yazılmamış ve dilekçedeki sahife numaraları bunlarda teselsül ettirilmemiş ve 1478 sayılı Kanunun iptali dâvasına ait olduğu yolunda bir şerhde yazılmamıştır.
Şu haliyle sözü geçen kâğıtlar, istenilen her dâva dilekçesine bağlanabilecek şekilde ve vüsuktan arî bulunmaları sebebiyle bu imzaların davaya aidiyetinin kabulü mümkün değildir. Dâva dilekçesinin 7. sahifedeki milletvekillerinin imzası ise Anayasanın 149. maddesinde öngörülen milletvekili sayısına ulaşmamaktadır. Dâvanın bu nedenle reddi gerektiği kanısındayım.
2- Dâvanın açılışında dilekçedeki milletvekili imzalarının Büyük Millet Meclisi Zatişleri Müdürlüğünce tasdik edilmek suretiyle tevsiki usul ittihas edilmiş olduğuna göre Mahkemeye doğrudan verilen itiraz dilekçelerindeki imzalarında aynı suretle tevsikinden sonra itirazların incelenmesi gerekir.
Üye: Nuri Ülgenalp

KARŞIOY YAZISI
Anayasanın 149. maddesi uyarınca yasama meclislerinden birinin üye tamsayısının enaz altıda biri tutarındaki üyeleri, Anayasa Mahkemesinde, kanunların iptalini dava edebileceklerinden, bu davayı açmış bulunan Milletvekillerinin gerek imzalarının, gerekse kimliklerinin onayının yetkili makam olan Millet Meclisi Başkanlığı kanaliyle yaptırılmak suretiyle davacı adedinin hiç bir tereddüde yer vermiyecek şekilde tespitinin doğru bir sonuca varabilmek için zorunlu olduğu kanısındayım.
Davayı açanlardan bazıları sonradan verdikleri dilekçelerde 1478 sayılı Kanunun iptali için verilen dilekçeye sehven imza atmış olduklarından muteber sayılmamasını istemişler, bazısı bu yolda düzenlenen dilekçeye imza koymadığını, böyle bir imza varsa bilmiyerek yaptığını ve geri aldığını bildirmiş, kimisi de evvela dilekçeye sehven imza koyduğunu bildirdiği halde verdiği diğer bir dilekçede de dâva dilekçesine imza koymadığını bildirmiştir.
Dâvadan sonra verilmiş olan bu dilekçelerdeki iddialar üzerinde araştırma yapılması gerekirdi; zira bu iddiaların doğruluğunun meydana çıkması halinde davacıların, Millet Meclisinin üye tam sayısının en az altıda biri olan 75 rakamından aşağıya düşmesi mümkündür; o takdirde, ortada muteber bir dâvanın mevcudiyeti kabul edilemiyeceğinden çoğunluğun, yukarıda bildirilen hususların araştırılmasına yer olmadığına ve dâvayı açan Milletvekillerinin gerek kimliklerinin, gerekse imzalarının Millet Meclisi Başkanlığından sorulması gerekmediğine, dair olan kararlarına karşıyım.

Üye
Şahap Arıç

KARŞIOY YAZISI
26/8/1971 günlü ve 1478 sayılı Kanunun Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında, kanun teklifinin tümü üzerindeki görüşme sonunda maddelere geçilmesinin oylanmasında Anayasa'nın 86. maddesinde yazılı karar yeter sayısının gerçekleşmemiş olmasına rağmen maddelere geçilmiş bulunması, maddelere geçilme kararını etkileyen bir durum olsa bile, kanunun iptalini gerektiren nitelikte görülememektedir.
Çünkü:
a- Hukukî işlemlerde şekle ilişkin eksikliklerin işlemin esası ü-zerindeki etkisi olayın özelliğine, o kuralın konuluş sebep ve amacına göre değişir. Bu kurallar esasın sıhhatli ve isabetli gerçekleşmesini, işlemin düzenli yürümesini, tevsik ve tespitini, kolaylığını, ivediliğini sağlamak gibi çeşitli düşüncelerle konulabilir ve etkileri de farklı olur. Olayımızda eksiklik kanun teklifinin kanunlaşmasının tabi olduğu işlemlerden maddelere geçilmesine ilişkin işlemdedir. Teklifin tümü üzerindeki görüşme sonunda geçerli bir karara dayanmaksızın maddelerin görüşülmesine geçilmiş olması kanunun iptalini gerektiren nitelikte bir sakatlık teşkil etmez. Çünkü kanun teklifinin maddelerinin görüşülmesine geçilebilmesi için önce tümü üzerinde görüşme yapılarak maddelere geçilmesinin karara bağlanması gerektiğine dair Anayasada bir hüküm ve ilke yoktur. Bu yalnız bir içtüzük hükmüdür. Esasa etkili olmayan içtüzük hükümlerine aykırılığın ise kanunun iptalini gerektirmiyeceği açıktır. Maddelerine geçilmeden önce teklifin tümü üzerindeki görüşme sonunda maddelere geçilmenin oylanmasına ilişkin içtüzük hükmü, niteliği bakımından esasa etkisi olmayan, sadece o kanunda böyle bir kanuna ihtiyaç olup olmadığının ve bu husustaki Meclis temayülünün anlaşılmasına yarayan, kanunun sıhhatli ve isabetli çıkmasını sağlamaktan çok Meclisin çalışmasını kolaylaştıran ve boş yere maddeler üzerinde görüşme yapılmasını önleyen bir hükümdür. Maddelere geçildikten sonrada her maddenin reddi suretile teklifin tümünün reddi imkânı daima mevcut olduğuna göre kesin bir sonucu ve Meclisin iradesi üzerinde önemli bir etkisi yoktur. Bu sebeple de söz konusu şekle aykırılık kanunun iptalini gerektirecek bir nitelik ve ağırlık taşımamaktadır.
b- Öte yandan 151. birleşimde yapılan oylamadaki hatanın etkisi, daha sonra, Millet Meclisinin 155. birleşiminde kanun teklifinin maddeleri ve tümü üzerinde geçen görüşme ve oylamalarla tashihe uğramış ve ortadan kalkmış olduğu da kabul edilebilir.
Bu sebeplerle kanunun şekil yönünden iptali kararma karşıyım.

Üye
İhsan Ecemiş

KARŞIOY YAZISI
I. Dört milletvekilince verilen dilekçelerle ilgili karar :
A- Bu karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu 3/2/1972 günlü, 1971/-52 - 1972/1 sayılı Anayasa Mahkemesi kararının IV/1 işaretli bölümünde belirtildiği üzere dâvanın esasının incelenmesi kararlaştırıldıktan sonra Urfa Milletvekili Mehmet Aksoy, Erzurum Milletvekili Sabahattin Aras, Kayseri Milletvekili Enver Turgut ve Afyon Milletvekili Şevki Güler'in adlarına Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya dört dilekçe verilmiştir.
Mehmet Aksoy adı altında verilen dilekçe 1478 sayılı Kanunun iptali konusunda dilekçe düzenlenmediği, bu yolda düzenlenmiş bir dilekçeye imza konulmadığı ileri sürülerek bu durumun incelenmesi ve dikkate alınması istenmektedir. Sabahattin Araş ve Enver Turgut adlarına düzenlenen iki dilekçede 1478 sayılı Kanunun iptali için verilmiş dâva dilekçesine sehven imza atıldığı ileri sürülmüş ve geçerli sayılmaması istenmiştir. Şevki Güler adı altında verilen yazıda ise 1478 sayılı Kanunun iptali için açılan dâvaya ilişkin dilekçedeki imzanın geri alındığı açıklanmaktadır.
Aşağıda gerekçeleriyle belirteceği üzere dört dilekçe ile ilgili olarak verilen kararın kimi bölümlerinde çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. Şöyle ki :
1- Milletvekili Aksoy, Araş, Turgut ve Güler açılmasına katılmış oldukları bir dâvanın geçerliliğine olumsuz etkilerde bulunabilecek iddialar ileri sürmektedirler. Bu dilekçeler resmî bir merciin aracılığı ile gelmiş değildir. Gerçekten bu kişilerce verilmiş olup olmadıkları da tabiatiyle anlaşılamamaktadır. Bunların inceleme ve karar konusu olabilecek değerde bulunup bulunmadıkları ancak dilekçelerdeki imzaların orada adları belirlenen Milletvekillerine ilişkin olup olmadığının Millet Meclisi Başkanlığından sorulması sonunda gelecek karşılığa göre saptanabilir. Durum böylece aydınlatılmadan dilekçeler üzerinde herhangi bir işlem yapılmasının ve karar verilmesinin yeri ve olanağı yoktur.
2- Erzurum Milletvekili Sabahattin Araş ve Kayseri Milletvekili Enver Turgut dâva dilekçesini yanılarak imzaladıklarını ileri sürmüşlerdir. Yanılma olayı dâvanın açılmamış sayılmasına yol açabilecek bir nitelikte olabilir. Bunun ortaya çıkarılabilmesi de ancak bir araştırma yapılmasına bağlıdır. Dilekçeleri gönderenler karardaki deyimiyle "yanılmanın niçin ve nasıl olduğunu ayrıntıları ile ortaya koyacak bir açıklama" ya dilekçe de yer verilmesi gerektiğini düşünmemiş olabilirler. Ancak böyle bir tutum hiç bir zaman Anayasa Mahkemesini iddia üzerinde araştırma yapmak ödevinden kurtaramaz ve alıkoyamaz.
3- Urfa Milletvekili Mehmet Aksoy dâva dilekçesine imza koymadığını ileri sürmektedir. Bu, dâva dilekçesindeki imzanın kendisinin olmadığını ileri sürmekle birdir. Ortaya atılan büyük önemi, ağırlığı olan bir iddiadır; mutlaka üzerinde araştırma yapılması gerekir. Oysa çoğunluk dâva dilekçesini yetmişaltı Milletvekilinin imzaladığı, Millet Meclisinin üye tam sayısının altıda birinin yetmişbeş olduğu, iddia doğru bile çıksa Milletvekillerince açılan bir iptal dâvasının geçerli olabilmesi için Anayasa'nın değişik 149. maddesinin şart koştuğu, yeter sayının bozulamayacağı böylece Aksoy'un iddiasının sonucu etkilemiyeceği gerekçesiyle araştırma yapılmasına yer görmemiştir.
Bir iddia, araştırmaya değer olup olmadığını, kendi niteliği içinde belli eder. iddianın bir veya bir kaç, az veya çok sayıda oluşunun araştırmanın yapılmasına veya yapılmamasına yol açması düşünülemez. Anayasa Mahkemesinin belirli konularda belirli inceleme yol ve ölçüleri bulunmalıdır. Dâva dilekçesini imzalayanlardan geriye yetmişbeş kişi kalınca araştırmaya yer görmemek, yetmişdört kişi kalınca araştırmaya gitmek hukukça savunulabilir bir yöntem olamaz. Öte yanda yetmişbeş sayısı, dâvanın açılabilmesi için Anayasa'nın öngördüğü en aşağı sayıdır. Bir yanlış sayma sonucu yetmişbeş sayısının daha aşağıya düştüğünün dâva karara bağlandıktan sonra anlaşılması olasılığı her zaman için ayrıca gözönünde bulundurulmak gerekir.
B- SONUÇ :
1971/52 esas sayılı dâvada 3/2/1972 günü esasın incelenmesine bulanmadan önce dört Milletvekilinin dilekçesi ile ilgili olarak verilen kararın (dilekçelerdeki imzaların adları belirlenen Milletvekillerinin olup olmadığının Millet Meclisi Başkanlığından sorulmasına yer bulunmadığına, sehven imzalama iddialariyle Aksoy'un iddiası üzerine araştırma gerektirmediğine) ilişkin bölümlerinde yukarıda açıklanan nedenlerle karşıyım.
II- 1478 sayılı Kanunun biçim yönünden iptali ile ilgili karar :
Dâva konusu 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin Millet Meclisi Genel Kurulunun 19/8/1971 günlü yüzelli birinci birleşiminde toplanma ve karar yeter sayısı bulunmaksızın, maddelerine geçilmesine karar verildiği ve kararın bu nedenle hukukî değer ve geçerlikten yoksun kaldığı; bu tutumun Millet Meclisinde uygulanmakta olan içtüzüğün 105. maddesine aykırı düştüğü; oysa 105 inci maddenin, uyulmaması halinde ilgili Kanunun biçim yönünden iptalini gerektirecek önem ve ağırlıkta bir biçim kuralı olduğu, aykırılığın dâva konusu yasayı temelsiz ve dayanaksız bıraktığı gerekçesi ile çoğunluk kanunun biçim yönünden iptaline karar vermiştir.
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi ötedenberi, "İçtüzüklerin biçime Miskin tüm hükümlerinin aynı önem derecesinde bulunduğunun düşünülemeyeceği, bunların arasında Yasama Meclislerince verilen kararın geçerliliği üzerine etkili olabilecek nitelik taşıyanlar bulunduğu gibi ayrıntı sayılabilecek nitelikte olanlardan bulunduğu; ilk kümeye girenlere aykırı tutumun iptal nedenini oluşturacağı, öteki biçim kurallarına uymamanın iptali gerektirmeyeceği; Anayasa'da gösterilmeyen ve yalnız içtüzükte bulunan biçim kuralları arasında böyle bir ayrım yapılması gerektiği, çünkü îçtüzüklerdeki biçim kurallarına aşırı bağlılığın Yasama Meclislerinin çalışmalarını gereksizce aksatacağı; İçtüzük hükümlerine aykırı düşen incelemeden hangilerinin iptal nedeni sayılacağı sorununun uygulanacak İçtüzük hükmünün önemine ve niteliğine göre çözüleceği ve incelemeleri sırasında Anayasa Mahkemesince değerlendirilip saptanacağı" görüşündedir. Sorun Anayasa Mahkemesinin bu oturmuş görünüşünün ışığı altında aşağıda tartışılacaktır.
Anayasa'nın geçici 3 üncü maddesi gereğince Millet Meclisinin toplantı ve çalışmalarında uygulanmakta olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 tarihinden önce yürürlükteki içtüzüğünün 105 inci maddesinde aynen şöyle denilmektedir : "Heyeti umumîye müzakeresi bittikten sonra maddelere geçilmesi reye konur. Reye iktiran etmezse lâyiha veya teklifin reddedilmiş olduğunu reis tebliğ eder."
Madde de bir oylama öngörüldüğüne göre oylama sonucunun olumlu veya olumsuz olması halinde neyi anlatacağının aynı yerde açıklanması tabiidir. Bu maddenin, çoğunluk görüşünde benimsendiği üzere, içtüzüğün kanun tasarısı ve tekliflerinin görüşülmesinde belli başlı iki evre düşünerek bu evreleri birbirinden kesin bir çizgiyle ayırdığının ve geçiş koşuluna büyük önem verdiğinin ifadesi olarak değil, en sonunda red edilmesi olasılığı da bulunan bir kanun tasarı veya teklifi üzerindeki görüşmeleri boşu boşuna uzatmamak ve arada bir kez bir oy yoklaması yapıp sonuca kısa yoldan varmak ereğini günden bir düzenleme gibi kabul edilmesi, maddenin içtüzüğün öteki hükümleri ile bir arada ele alınmasiyle kavram ve kapsamı büsbütün açıklaşan metnine daha uygun düşecektir. Maddelere geçildikten sonra da bir kanun tasarısı veya teklifinin red edilmesine İçtüzükte engel bir hüküm bulunmaması ve uzun yılların uygulamalarında da böyle bir davranışın örnekleriyle karşılaşılması kanun tasarı veya teklifinin tümü üzerinde yapılan görüşmelerden sonraki oylama koşulunun uyulmaması halinde iptali gerektirmeyecek ayrıntı niteliğinde bir biçim kuralı olduğunu ortaya koymaya yeterli bir vakıadır.
Öte yandan dâva konusu 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddeleri Millet Meclisi Genel Kurulunun 26/8/1971 günlü, 155 inci birleşiminde görüşülmüş; maddeler ve teklifin tümü kabul edilmiştir. Bu görüşme ve oy l ambarın; bir aykırılık ve aksaklık olduğu ileri sürülmediğine göre, usulünce geçtiği ve tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bir kanun tasarı veya teklifinin maddeleri üzerindeki görüşmelerin, tümü üzerindeki görüşmelerden genellikle daha ayrıntılı olmak,bakımından, bir ayırım ve özelliği vardır. Ve bu kapsamı ile tüm üzerindeki görüşmelere ilişkin bir eksiklik ve aksaklığı bütünleyip gidereceğinde kuşku yoktur. Dâva konusu kanuna ilişkin teklifin Millet Meclisi Genel Kurulunca geçirdiği evreler bu açıdan gözönünde tutulursa biçimsel eksikliğin esasen etkisiz kalmış olduğu da görülür.
Özetlenecek olursa: Millet Meclisinin 19/8/1971 günlü yüzelli birinci birleşiminde 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilirken sonuç olarak içtüzüğün 105 inci maddesine uyulmama durumuna düşülmüş olması kanunun biçim yönünden iptalini zorunlu kılacak önem ve ağırlıkta bir şekil kuralına aykırılık niteliği taşımamaktadır. Bu yöndeki iddianın red edilmesi ve dâva dilekçesinde ileri sürülen öteki aykırılıkların incelenmesine geçilmesi gerekir.
1971/52 esas sayılı dâvada 1478 sayılı Kanunun biçim yönünden iptaline dair verilen 3/2/1972 günlü, 1972/1 sayılı karara yukarıda açıklanan nedenlerle karşıyım.

Üye
Ahmet Akar
KARŞIOY YAZISI
İptal dâvalarının, yasaların koyduğu biçim koşulları yönünden tam olarak açılması esastır. O halde, bir iptal dâvasında yasaların geçerlilik için koyduğu koşullar arasında yer alan belli sayıdaki yasama meclisleri üyelerinin dilekçeyi imza etmiş veya bu imzalardan çeşitli yenlerden kuşkulu görülenlerin sahiplerine gerçekten ait olup olmadığının kesin bir biçimde saptanması gereklidir. Bundan başka, dâva dilekçesini, çeşitli nedenlerle yanılarak imza etmiş olduklarını ileri sürenlerin, dâva dilekçesini imzalamakdaki gerçek iradelerinin bu dâvayı açmaya yönelmiş olup olmadığının da, aynı yolla belli edilmesi zorunludur.
Anayasa Mahkemesine açılmış bulunan iptal dâvalarının vazgeçme ile düşmesi veya geri alınması sözkonusu edilemezse de, yasaların aradığı sayı koşuluna etkili olacak ölçüde bulunmak üzere, bu dâvayı açmaya yönelmiş istemlerde bir yanılma ileri sürüldüğünde, bu yanılmanın gerçek bir nedene dayanıp dayanmadığım ve nedenlerinin de kabul edilebilir olup olmadığım, görünen duruma göre takdir yetkisi Anayasa Mahkemesine ait bulunmaktadır. Bu bakımdan, varlığı ileri sürülüp dâvanın geçerliliğine sayı koşulu yönünden etkili olacak yanılmaların gerçek ve nedenlerinin de kabul edilebilir olup olmadıklarının araştırılması gerekli olmaktadır.
İnceleme sırasında, dilekçedeki imzaları ve dilekçeyi imzalamaktaki iradeleri hakkında çeşitli iddiaları bulunanların ileri sürdükleri hususların da, yukarıdaki gerçeklere dayanılarak araştırılıp saptanması, önemli ve kesin bir sonuç doğurmakta olan iptal dâvalarının geçerliliğini belli etme bakımından zorunlu bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, 7/12/1971 günlü ilk inceleme kararının a ve b fıkraları ile 3/2/1972 günlü esas hakkındaki kararın l inci bendinin a, c, ç fıkralarına karşıyım.
Üye: Kani Vrana
KARŞIOY YAZISI
"5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesi" hakkındaki 26/8/1971 günlü; 1478 sayılı Kanuna ilişkin teklifin maddelerine geçilmesinin Millet Meclisinin 19/8/1971 günlü 151 inci birleşiminde 41 oy ile kabul edilmiş olduğu anlaşılmakta ise de Millet Meclisinin daha sonraki 155 inci birleşiminde dâva konusu teklifin Anayasa'nın 86. ve İçtüzüğün 105 inci maddelerine uygun biçimde maddelerinin ve tümünün ayrı ayrı oylanarak kabul edilmiş olduğuna göre 151 inci birleşimindeki oylamayı biçim eksikliği yönünden gidermiş olduğu kanısındayım.
Bu nedenle çoğunluk kararına karşıyım.
Üye: Mustafa Karaoğlu
KARŞIOY YAZISI
I- İptal dâvasının esasının incelenmesi kararından sonra verilen ve dört milletvekilinin adlarını taşıyan dilekçelerden ikisinde, dâva dilekçesine yanılarak imza atıldığı, birisinde 1478 sayılı Kanunun iptali konusunda bir dilekçe düzenlenmediği ve böyle bir dilekçenin imzalanmadığı, birisinde de dâva dilekçesindeki imzanın geri alındığı açıklanmıştır.
a) Anayasa Mahkemesinin, bu dört dilekçenin içerdiği konular üzerinde inceleme yapıp karar verilmesinin başlıca koşulu bunların altlarında adları yazılı milletvekilleri tarafından düzenlenip Anayasa Mahkemesine verildiklerinin gerçekleşmiş olmasıdır. Bu nedenle, dilekçelerin, kapsadığı istekler üzerinde karar verilmeden önce, bunların adlan geçen milletvekillerine ait olup olmadıklarının Millet Meclisi Başkanlığından sorulması gerekir.
b) Bu koşulun gerçekleştiğinin kabulü halinde de, dâva dilekçesinin yanılarak imzalandığı veya hiç imzalanmadığı yolundaki savların üzerinde araştırma yapılması gerekli bulunmaktadır. Çünkü yanılarak imza etme savı gerçekleştiği takdirde, bu sav sahiplerinin dâva açma iradelerinin yokluğu açığa çıkar ve bu durum, dâva açma yetkisini kökünden etkiler.
Yanılma savında bulunanların milletvekili olmaları, onların savlarının bir araştırma yapılmaksızın reddi için bir neden sayılamaz. Bir savın doğru olup olmadığının saptanmasında, sav sahibinin kişiliği, bir ölçü olarak ele alınamaz. Kaldıki olayda bu kişiler, dâva dilekçesini imzalarken de, yanılma savında bulunurken de milletvekilidirler: bunların kişiliklerinde bir değişiklik olmamıştır. Aynı kişilerin bir girişimlerinde kişiliklerine ağırlık vererek, öteki girişimlerinde bu kişiliklerine yer vermemekteki çelişkiyi de gözden uzak tutmamak gerekir.
Dâva dilekçesini imza etmediğini ileri süren milletvekilinin bu savı üzerinde de araştırma yapılmasında yarar vardır. Bu savın gerçekleşmesi halinde dahi dâva açma yetkisinin var olması, savın incelenmemesini haklı göstermez. Dâvada bir kanunun iptali istenmektedir. "Ben bu kanunun iptali için dâva açmadım." diyerek Anayasa Mahkemesine başvuran milletvekilinin; isteğin dâva açma yetkisine bir etkisi bulunmayacağı gerekçesi ile, bir inceleme yapmaksızın, kanunun iptalini istemiş gibi davacılar arasında bırakmak onun kendi görüşüne göre, kamu karşısındaki durumuna da etki yapar. Ortada kişisel hakka yeğ tutulmasını gerektiren bir kamu yararı da bulunmamaktadır.
H- Millet Meclisinin 19/8/1971 günlü 151. Birleşiminde söz konusu teklifin tümü üzerinde açılan görüşmeler sonunda yapılan oylamada alınan karar geçerli olmadığı halde maddelerin görüşülmesine geçilmiş ve l. maddenin oylanması sırasında, çoğunluk bulunmadığı ileri sürülünce başkan, genel kurulda çoğunluk olmadığını bildirerek birleşimi kapatmıştır. 155. Birleşimde maddeler ve daha sonra da kanun teklifinin tümü onaylanarak kabul edilmiştir.
151. Birleşimde karar alma yeter sayısının bulunmadığı anlaşılınca başkanlıkça yapılacak işlem, birleşimin kapatılması ve gelecek birleşimde maddelere geçilmesinin yeniden oylanması idi. Başkanlık bu evrede iç tüzüğe aykırı duruma düşmüş yani 155. Birleşimde doğrudan doğruya maddeler üzerinde görüşme açmıştır.
Bir teklifin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, maddelere geçilmesinin oylanması, bir Anayasa kuralı değildir; bu bir içtüzük hükmüdür ve görüşmeler de kolaylığı sağlamak ve zaman kaybını önlemek ereği ile konulmuş bir hükümdür; bu hükme uygun davranılmamış olması, Anayasa hükümlerine aykırılık teşkil etmez ve kanunun iptalini gerektirmez. 155 oturumda maddeler ayrı ayrı oylanmış ve sonunda teklifin tümü oylanarak kabul edilmiş ve böylece meclisin iradesi belli olmuştur. Maddelere geçilmesinin oylanmaması veya oylamanın yanlış değerlendirilmesi meclisin bu iradesini zedeler nitelikte değildir.
1478 sayılı Kanunun iptaline ilişkin karara bu nedenlerle karşıyım.
Üye: Lûtfi  Ömerbaş 
KARŞIOY YAZISI
1) Kararda da açıklandığı üzere, dâva dilekçesinde dâvayı açanlar (Kars Milletvekili Kemal Okyay ve 77 arkadaşı - olarak gösterilmiş ise de, dâvayı açanların 78 olmayıp 76 bulunduğu görülmektedir.
Dâva dilekçesi ciddi bir incelemeye tabi tutuldukta, bu dilekçede noksanlıklar bulunduğu derhal göze çarpmaktadır, örneğin :
a) Dâva dilekçesinin imzalar kısmında, okunamayan bir İmza altında Ankara MV. sözcüğü, keza okunamayan bir imza altında Ankara MV. sözcüğü, Sinop kelimesinin altında okunamayan bir imza yer almaktadır. Bundan başka aynı dilekçenin imzalar kısmında - Erzincan kelimesinden sonra imzaya benzemeyen Sadık Perinçek - yazısı ve bunun altında da - Sami Arslan Denizli MV. - yazılan yer almış ve bu iki yazının arasında bir imzanın bulunduğu görülmüştür. Sadık Perinçek yazısı imzaya benzemediğinden mevcut bulunan imza adı geçen milletvekillerinden hangisine ait olursa olsun milletvekillerinden birinin dilekçeyi imzalamadığı zehabı hasıl olmaktadır.
Meclislerin altıda bir oranındaki üyeleri tarafından acılan iptal davalarında, dâva dilekçelerinin düzenleme koşulları 44 sayılı yasada gösterilmemiş ise de, bu dilekçelerin umumî usul kuralları dahilinde tanzim edilmesi ve duraksamaya yer bırakmayacak bir nitelik taşıması Anayasa mahkemesinin yargısal denetimi icabıdır. Bu bakımdan dâvanın hukukî varlığına etki yapacak bu denli bir noksanlık Millet Meclisi albümüne bakılarak giderilemez ve dilekçenin her sahifesinde, T.B.M.M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğünün mührü ve imzasının bulunması dilekçeyi geçerli kılamaz.
Bu bakımdan dâvaya etkisi açık olan noksanlıklar ortada iken dâva dilekçesinde noksanlık olmadığı yolunda verilen çokluk kararına karşıyım.
b) 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki Kanunun 21 inci maddesinde, iptal dâvası açmaya yetkili olan makam ve merciler gösterilmiş, 25. maddesiyle de iptal dâvasının açılması ve temsil hususu düzenlenmiştir. 25. maddenin son fıkrasında "Dâva, 21. maddenin 1. fıkrasının 5. bendinde yazılı yasama meclisleri üyeleri tarafından açıldığı takdirde dilekçede, kendilerine mahkemece tebligat yapılmak üzere, en çok iki üyenin gösterilmesi gereklidir." hükmü yer almıştır. Aynı kanunun 26. maddesindeki, Anayasa Mahkemesince tespit edilen noksanlıkların verilen süre içinde giderilmemiş olması halinde dâvanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi buyruğu, yasa koyucu tarafından işe verilen önemi, başlı başına ortaya koymağa kâfidir.
Gerçi dâva dilekçesinin başında ismi geçeni bu manada anlamak bir kolaylık olarak düşünülebilir. Yasa hükmü sırf kolaylığı değil, yukarıda açıklandığı biçimde bir düzenleme getirerek, dâva işlemlerinin güvenlilik içinde cereyan etmesini arzulamaktadır.
Bu bakımdan da dilekçe 25. maddenin son fıkrasına aykırıdır ve noksandır. Dâva dilekçesinde noksanlık olmadığı yolunda verilen çokluk kararına bu nedenle de karşıyım.
2) Bir kısım milletvekilleri, ilk inceleme evresinde T.B.M.M idare Amirliğinin 1/12/1971 gün, 192/14 sayılı yazısına bağlı olarak dilekçeler göndermiş, bazı milletvekilleri de esasın incelenmesi evresinde Anayasa Mahkemesine dilekçe ile başvurmuşlardır.
a) İlk inceleme evresinde T. B. M. M. İdare Amirliği kanalı ile gelen dilekçe!er "Anayasa'ya aykırı hükümler taşıdığı İddia edilen 1478 sayılı kanunun iptali için verilen dilekçeye, sehven imza etmiş olmam dolayısiyle muteber addedilmiyerek gerekli işlemin yapılması" yolundadır. Keza bu evrede bir milletvekili tarafından 6/12/1971 gününde mahkemeye verilen dilekçe "... kanunun iptali hakkında bir dilekçe tanzim etmedim. Bu yolda düzenlenen bir dilekçeye de imza koymadım. Mezkûr kanun teklifi yapanlar arasındayım. Bu itibarla iptali hakkında imzalamam mümkün değildir. Böyle bir imzanın mevcudiyeti halinde bilmiyerek yapılmıştır. Geri aldığımı arzederim" şeklindedir.
"Sehven" sözcüğünün lügat anlamı, bilmiyerek, yanılarak manalarını taşır. Bu deyimin hukuksal anlamı, müracaat sahiplerinin dilekçeyi imzalarken hataya düştüklerini içerir. Çoğunluk görüşünde isabetle belirtildiği gibi, yasama meclisleri üyelerinin yerine getirdikleri görevlerin önemi ve niteliği üzerinde söz söylemenin yeri ve gereği yoktur ve bu görev ve yetkinin Devlet ve Millet hayatındaki önemi açıktır ve ortadadır.
Ancak bir dâva dilekçesinin, hukukî varlığına ve geçerlilik koşuluna karşı o belgeyi imza edenler tarafından bir itiraz ileri sürütür ve bu iddianın sonucu Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine etki yapacak bir nitelik taşırsa, bu takdirde önem kazanan husus, dâva dilekçesini imzalayanların kişilikleri veya ifa edilen görevin ehemmiyeti değil, dava dilekçesinin hukuksal varlığı olmak lâzım gelir. Dâvanın hukukî varlığını bu denli etkileyen iddiaları, bir varsayımdan hareket ederek inceleme dışı bırakmıya olanak yoktur. Böyle iddialar karşısında Anayasa Mahkemesi vaziyetini anlamlı ve iddia soyut bir biçimde de yapılmış olsa üzerine eğilerek bu yolda yapılan başvurmalar incelenmelidir. Ancak bu yolda yapılan bir incelemeden sonra yanılma veya hata iddialarının davayı etkileyip etkilemediği karara bağlanabilir.
Bu nedenlerle, sehven imzalama iddiaları üzerine araştırma yapılmasına yer olmadığı yolundaki çokluk görüşüne katılmıyorum.
b) Esasın incelenmesi evresinde doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine verilen dilekçelere gelince, bunların önce Millet Meclisi Başkanlığına gönderilerek tevsik işlemi tamamlandıktan ve bu başvurmaların dilekçede yazılanlarca yapıldığı belli olduktan sonra, yukarıdaki bentte açıklanan incelemeye tabi tutulması yargısal denetimin doğal bir sonucudur. Bu dilekçeleri işleme ve incelemeye koymayan çokluk görüşüne de karşıyım.
c) Mehmet Aksoy adlı Milletvekili, Millet Meclisi İdare Amirliğinin 1/12/1971 günlü, 192/14 sayılı yazısına bağlı olarak verdiği dilekçeden sonra doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine verdiği 10/12/-1971 günlü dilekçe ile "42 sayılı Kanunla 1960 yılında emekliye sevk edilen binbaşı - albay rütbesindeki subayların emeklilik statülerinin ıslahı için T.B.M. Meclisinden çıkarılan 3/9/1971 günlü ve 1478 sayılı Kanunun iptali hakkında Anayasa Mahkemesinde açılan dâvada benim de imzamın bulunduğunu ve davacı milletvekilleri arasında olduğumu öğrendim. Bu kanunun iptali hakkında bir dilekçe tanzim etmediği gibi bu yolda düzenlenen bir dilekçeye de imza koymadım, keyfiyetin incelenerek bu hususun nazarı dikkate alınmasını istemiştir.
Kararda bu husustaki çoğunluk görüşü "Dâva dilekçesini 76 milletvekili imzalamıştır. Mehmet Aksoy'un yeni iddiası gerçek çıksa bile imza sayısı 75 e düşecektir. Millet Meclisinin üye tamsayısının altıda biri yetmiş beştir. "Demekki bu durumda dahi milletvekillerince açılan bir iptal dâvasının geçerli olabilmesi için Anayasanın değişik 149. maddesinin şart koştuğu yeter sayı bozulmamış olacak başka deyimle Aksoy'un iddiası sonucu etkileyemiyecektir. Şu duruma göre iddia üzerinde araştırma yapılmasına yer yoktur." şeklinde ifade olunmuştur.
Oysa Erzincan Milletvekili Sadık Perincek'in dâva dilekçesini imza edip etmediği veya Sadık Perincek yazısının bu üyenin imzası olup olmadığı araştırılmak sızın, çoğunlukça, Sadık Perincek ve Sami Arslan'ın her ikisi de hesaba katılarak dâva dilekçesini 76 Milletvekilinin imzaladıkları kabul edilmiştir. Bu iki Milletvekilinden birinin dâva dilekçesini imzalamadığı anlaşıldığına göre, sayı yetmiş beşe düşmekte ve Mehmet Aksoy'un iddiasının incelenmeme gerekçesi böylece dayanaksız kalmaktadır. Sırf bu hal dahi, bu iddianın Anayasa Mahkemesince incelenmesini zaruri kılmaktadır.
Bu nedenle bu iddianın da incelenmesine karşı olan çokluk görüşüne katılmıyorum.
II- Millet Meclisi Tutanak Dergisinin 19/8/1971 günlü 151. birleşimine ilişkin bölüm (Dönem 3 - Toplantı 2 - Cilt 17) incelendiğinde, Başkanın toplanma yeter sayısının var olduğunu tespit ettikten sonra oturumu açtığı ve Millet Meclisi Genel Kurulunca gündeminde mevcut işlerin görüşüldüğü ve sıracı geldiğinde de dâva konusu işin tümü üzerindeki görüşmelerin yapıldığı görülmektedir. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler içtüzük hükümleri çerçevesinde tamamlanmış ve işin bu evresinde içtüzüğün öngördüğü biçimde ve görüşmelerde çoğunluğun olmadığı yolunda bir itirazda da bulunulmamıştır. Aksine çoğunluğun kalmadığı yolundaki itirazlar maddelerin oylaması sırasında yapılmıştır. Durum böyle olunca, Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan teklifin tümü üzerindeki görüşmelerde çoğunluğun, yani toplanma yetersayısının olmadığı ne iddia edilebilir ve ne de böyle bir iddia ve kabulün hukuki dayanağı olur. Kaldıki, maddelere geçilmesinde karar yeter sayısının sağlanamamış olması, teklifin tümü üzerindeki görüşmelerde de çoğunluğun bulunmadığını bir varsayım olarak ortaya koyamaz. Başkan, teklifin tümü üzerindeki görüşmelerin bittiğini belirtirken sonra bazı açıklamalarda bulunmuş ve müteakiben de maddelere geçilmesini oylamıştır. İşari olarak yapılan bu oylamada 41 kabul ve 39 red oyu kullanılmış ve Başkan bu oylamayı geçerli addederek maddeler üzerinde görüşme açmak suretiyle Anayasanın 85. maddesine aykırı bir tutum içine girmiştir.
Oysa Başkanın, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra maddelere geçilmesi için alınması gereken kararda karar yeter sayısının bulunmadığı, alınan bu kararın bu yüzden geçersiz olduğu ortaya çıktıktan sonra, içtüzüğün 144. maddesini uygulaması, kararın alınmasını ertesi oturuma bırakması gerekirdi. Nitekim içtüzüğün 144. maddesinin 5. fıkrasında "Nisap bulunmadığından rey istihsali mümkün olmazsa müzakere edilen maddenin kararı ertesi celseye bırakılarak ikinci defa reye müracaat olunacağı ruznameye geçirilir" hükmü yer almaktadır. Bu durumda ise, ikinci defa oya başvurulmasında, teklifin tümü üzerindeki görüşmelerin tekrarlanması söz konusu olmayıp yalnız maddelere geçilmesi oya sunulacaktır. Başkanın tutanakta belli edilen tutumu içtüzüğe aykırı düşmüş ve 151. birleşimde maddeler üzerindeki görüşmeler, çoğunluğun kalmadığı yolunda ve usulü dairesinde yapılan itirazlar üzerine tamamlanamamıştır.
155. birleşimde, toplantı yeter sayısının bulunduğu belirtilerek görüşmeler açılmış ve maddeler üzerinde Anayasanın öngördüğü çoğunlukla karar alındıktan sonra teklifin tümü de kabul edilmiştir. Böylece Anayasanın Geçici 3. maddesinde, yenisi yapılıncaya kadar uygulanması buyurulan içtüzük hükümlerinden olan 144. maddenin yukarıda belirtilen kuralı dolaylı olarak yerine getirilmiş olmaktadır. Çünkü Millet Meclisi Genel Kurulunun maddeleri reddetmesi veya teklifin tümünü kabul etmemesi suretiyle teklifin reddi de mümkün iken bu birleşimde Anayasanın 85. maddesine uygun olarak alınan kararın olumlu bir şekilde tecelli etmesi, 151. birleşimdeki hatayı giderecek ve şekil yönünden mevcut bulunan sakatlığı izale edecek niteliktedir.
Bu kanaatle, hem toplantı ve hem de karar yeter sayısı olmadığı ve bu yüzden kanunun Anayasaya aykırı düştüğü yolundaki çokluk görüşüne karşıyım.
ÜYE Ahmet BOYAAOĞLU